Bültenler
4'
Cumhuriyetin 100 Yılı: Kalkınma Serüveni
Genel EkonomiPolitikaTarih
İlk yayın :
27 Ekim 2023
Türkiye, 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesinin 100. yıldönümünü kutluyor. Balkan savaşlarının ardından I. Dünya Savaşında kaybeden tarafta yer alan ve devamında Kurtuluş Savaşı’nda varoluş mücadelesi veren bu yeni cumhuriyetin kuruluşu da sancılı oldu. Sanayi devrimine geç katılan ve özkaynaklarını savaşlarda harcayan Türkiye’nin ekonomik kalkınması da kolay olmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan 100. yılına kadar geçen sürede ekonomik krizler, ambargolar, yüksek enflasyonlarla karşılaşan Türkiye ekonomisinin kalkınma sürecini araştırdık.
Cumhuriyetin Ekonomi Politikalarının Yıllar İçindeki Değişimi
1923’te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından 1950’ye kadar bir dizi ekonomik reform ve modernizasyon girişimi başladı. Tarımın yapısının değiştirilmesi, altyapının geliştirilmesi, yeni sanayi kollarının oluşturulması bu dönemin önemli meseleleri oldu.
1950'ler ve 1960'larda Türkiye, büyümeyi hızlandırmak ve sanayileşmeyi teşvik etmek amacıyla ekonomik politika değişiklikleri yaptı. Sanayi üretimi arttı ve ihracatın önemi büyüdü.
Türkiye 1970'ler ve 1980'li yıllarda özellikle yüksek enflasyon ve borç sorunları gibi ekonomik sorunlarla karşılaştı. 1980'de askeri bir müdahale sonucu yeni bir ekonomik politika benimsendi ve serbest piyasa reformlarına geçildi.
1990'lar ve 2000'lerde daha istikrarlı ekonomik politikalar benimsendi ve Türkiye, dış yatırımları teşvik etti. Bu dönemde finansal piyasalar gelişti ve Türkiye'nin ekonomisi büyümeye devam etti.
2010'larda Türkiye'nin ekonomisi dalgalı bir seyir izledi. İç ve dış faktörler nedeniyle dönemsel krizler yaşandı. Ancak, Türkiye halen büyük bir ekonomi olarak kabul ediliyor ve çeşitli sektörlerde büyümeye devam ediyor.
Kişi Başına Düşen GSMH 19 Kat Arttı
Savaş yorgunu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılında kişi başına düşen gelir sadece 45 $’dı. ABD doları enflasyonunu dikkate aldığımızda da bu miktar alım gücü olarak 2023 fiyatlarıyla 805 $’a karşılık geliyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanmaya başlayan liberal politikalar 1929 Ekonomik Bunalımı’yla yerini devletçi politikalara bıraktı. Sonuç olarak ise Türkiye ekonomisi 2. Dünya Savaşı öncesinde kişi başına düşen geliri iki katına çıkarabilmişti.
Ardından bir dünya savaşı ve Soğuk Savaş’ın kısıtlayıcı iklimi eşliğinde Türkiye ekonomisi 1950’lerde ekonomik açılımlar, 1960’larda ise planlı ekonomi girişimleriyle gelişme kaydetti. 1975’te kişi başına düşen gelir 1000 $ sınırını geçti. 1980’li yıllarda ihracat odaklı ekonomi modeline geçişle kademeli olarak serbest kur politikası uygulandı ve ekonomi dışa açıldı. Kişi başına düşen gelir 15 yıl sonra 1990’da 2000$ sınırını da geçti. Fakat ekonomik krizlerin ve istikrarsız siyasi ortamın damgasını vurduğu 1990’larda bu alanda arzu edilen büyüme kaydedilemedi. 2001 ekonomik krizinden sonra yapılan yapısal ekonomik reformların da etkisiyle, kişi başına GSMH 2008 yılında ilk defa 10.000$ sınırını aştı. 2013 yılında ise 15.966 $ ile cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. 100. yılında Türkiye ekonomisi kişi başına 13.243 $’lık bir büyüklüğe erişmiş durumda. Bu da yüz yılda ABD Doları bazında 2023 fiyatlarıyla 19,1 katlık bir artışa tekabül ediyor.
IMF’nin 1980 yılından itibaren hesapladığı, ülkelerin dünya ekonomisinden aldığı pay verileri incelendiğinde Türkiye’nin aldığı pay 1980’den 2005’e kadar dalgalı bir seyirle %1 seviyesinin altında kaldı. 2001 krizinden sonra istikrarlı yükseliş yakalayan Türkiye, 2013’te %1,24 ile cumhuriyet tarihinde dünya ekonomisinden en yüksek payı aldı. Ancak bu istikrarlı yükseliş yerini istikrarlı bir düşüşe bırakarak 2021 yılında 1980 seviyesine geriledi.
Ekonomide Tarımın Payı Azaldı, Sanayi ve Hizmet Sektörünün Payı Arttı
Cumhuriyetin ilk yüz yılında Türkiye ekonomisi tarım yoğun bir yapıdan sanayi ve hizmet sektörlerinin başat rol oynadığı bir yapıya geçiş yaptı. 1960’ların sonuna kadar tarımda modernizasyon hem ekonomiyi hem de tarımın ekonomi içindeki payını yükseltmişti. 1970’lerden itibaren Türkiye ekonomisinde tarımın payı istikrarlı bir düşüş sergiledi. 1968 yılında tarım sektörünün payı %39,8 iken 2023’te %6,2’ye kadar gerilemiş durumda.
Sanayinin payı ise 1923’ten 1970’lere kadar dalgalı bir seyir izlese de %20’nin altında kaldı. 1980’li yıllarda % 20’nin üzerine çıkan pay 1990’ların ekonomik ikliminde durağan seyretti.
2001 krizinden sonra ise sanayinin payı istikrarlı bir yükselişle %30’u geçmiş durumdaydı. Ancak 2023 yılında 1998'den beri artan pay %28,4'e geriledi. Cumhuriyetin ilk yıllarında %47 seviyelerinde olan hizmetler sektörü payı ise yüz yılda %65,4'e ulaştı.
İşgücüne Katılım ve Kadın İstihdamı Düşüşte
şgücü verilerinin TÜİK tarafından başlatıldığı 1955’te 15 yaş üzeri 14,6 milyonluk nüfusun % 83,7’si işgücüne dahildi. İstihdamdaki bu nüfusun büyük çoğunluğu ise (%77,4) tarım sektöründe çalışıyordu. Bir başka deyişle, Türkiye bir tarım toplumuydu. Fakat köyden kente göç, tarım sektöründe daralması ve eğitimde geçen sürenin artması gibi nedenlerle işgücüne katılım oranı kademeli olarak düşme eğilimine girdi. İşgücü verilerinin standart bir metodolojiyle tutulmaya başladığı 1988’de nüfusun %57,5’i işgücüne katılıyordu. 2022’de ise bu oran %53,1’e kadar gerilemiş durumda.
Cumhuriyetin devrimleri kadınların özellikle siyasal ve ekonomik anlamda daha görünür olmasını hedefliyordu. Bu nedenle, kadınların işgücüne katılımı modernleşmenin en önemli göstergelerinden biri. 1955’te kadınların %72’si istihdamdaydı fakat istihdamdaki kadınların %95’ten fazlası tarım sektöründe çalışıyordu. İlerleyen yıllarda eğitimin yaygınlaşmasıyla kadınlar hizmet ve sanayi kollarına doğru geçiş yaptı. 1955’te istihdam edilen 100 kadından sadece 4’ü hizmet ve sanayi sektöründe çalışıyordu. 2022’de ise bu sayı 81’e çıktı. Kadının istihdam edildiği sektörler çeşitlense de kadınların işgücüne katılım oranı 2022 itibarıyla hala arzu edilen seviyede değil.
Dış Ticaret Hacmi 618 Milyar $’a Yaklaştı
Cumhuriyetin ilk yılları ekonomide liberal politikaların uygulandığı bir dönem olarak kayda geçti. Ticarette serbest politikalar 1929’a kadar sürdü ve bu dönemde dış ticaret sürekli açık verdi. İhracatın ithalatı karşılama oranı da ortalama %73 seviyelerinde oldu. 1929 krizinin dünya ekonomisine etkisi Türkiye’yi de devletçi ve ticarette kısıtlamacı politikalara yöneltti. Bu politikalarla II. Dünya Savaşı sonuna kadar ihracat fazlası verdi. Dış ticaret hacmi de 2.5 kattan fazla arttı.
1946 Türkiye’nin dış ticaret dengesinin artı verdiği son yıl oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı belli dönemlerde dalgalandı ama birkaç yıl haricinde %80 seviyesini aşmadı. 1950’den sonra hiçbir yılda ihracatın ithalatı karşılama oranı %90 seviyesine ulaşamadı, 1978 yılında bu oran %50’nin altına kadar düştü.
Dış ticaret hacmi 2018 yılına kadar istikrarlı olarak yükseldi.1962’de ilk defa 1 milyar $ seviyesinin üstüne çıktı. 1980’li yıllarda Türkiye ekonomisinin kademeli olarak dünyaya açılması ve neo-liberal politikaların etkisiyle dış ticaret hacmi katlanarak yükseldi. 1990’lı yıllarda dış ticaret dengesindeki ihracat-ithalat farkı da katlanarak arttı. 2003’te dış ticaret hacmi 100 milyar $ seviyesini geçti. 2022 yılında Türkiye’nin dış ticaret hacmi 618 milyar $’a yaklaşarak cumhuriyet tarihinin en üst seviyesinde, ihracatının ithalatını karşılama oranı %70 seviyesinde. Dış ticaret dengesi ise ithalat lehine 109 milyar $’a ulaştı.
İLGİNİ ÇEKEBİLİR