Türkiye’nin Avrupa Birliği ile son dönemde ilişkilerinin sarsıntılı dönemler geçirmesi, Gümrük Birliği Anlaşmasını da gündeme getirdi. Günümüz itibariyle Türkiye, AB’nin en çok ihracat yaptığı 4., en çok ithalat yaptığı 5. ülke konumunda. Diğer bir bakışla, AB Türkiye’nin 1 numaralı ihracat ve ithalat partneri. 2016 yılı verilerine göre Türkiye, toplam ihracatının %48’ini, ithalatının ise %39’unu AB ülkelerine yapmakta. Dolayısıyla AB ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi hayli gelişmiş durumda.
Gümrük Birliği Anlaşması Nedir?
Gümrük Birliği Anlaşması süreci aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yere sahip. AB henüz Avrupa Ekonomik Topluluğu iken Türkiye ile 1963 yılında Ankara Anlaşması’nı imzaladı. 1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 1959 yılında üyelik için başvuruda bulunan Türkiye, 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile üye olmuştu. Bu anlaşma ile Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ekonomik ve ticari açıdan entegrasyonunu sağlayacak süreç de başlamış oldu. 1973 yılında taraflar arasındaki gümrük vergilerinin kaldırılması için Ek Protokol imzalandı ve böylece süreçte önemli bir dönemeç aşılmış oldu. Bu dönemde ilk etapta AB, Türk menşeli sanayi malları üzerindeki gümrük vergisini kaldırdı; Türkiye’nin AB sanayi malları üzerindeki gümrük vergilerini ise kademeli olarak kaldırılması söz konusu oldu. 22 yıl sonra, 1995 yılında Gümrük Birliği Kararı kabul edildi ve 1 Ocak 1996 itibariyle Türkiye, AB sanayi malları üzerindeki gümrük vergilerini kaldırdı. Bu kararla birlikte sürecin son aşaması da sonuçlandı ve AB üye ülkeleri ve Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari entegrasyon hayata geçmiş oldu. Bu entegrasyon, Türkiye’nin AB üyesi olmadan AB ile böylesi bir ilişki kuran ilk ülke olması açısından da dikkate değer bir gelişmeydi.
Gümrük Birliği Anlaşması’nın Boyutları
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne dahil olması hem olumlu hem olumsuz bir dizi tepkiyi doğurdu, doğurmaya da devam ediyor. Örneğin AB Bakanlığı Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye yabancı yatırımcı yönlendirilmesi, rekabetçiliğe katkısı ve Türkiye’nin dünya ekonomisi ile entegrasyonunu sağlaması açısından yararlı olduğunu belirtiyor. Ancak aynı zamanda Gümrük Birliği’ni ilgilendiren konularda Türkiye’nin tüm karar alma mekanizmalarına dahil edilmeyişi, AB’nin serbest ticaret anlaşması yaptığı diğer ülkelerin Türkiye ile benzer anlaşmalar yapmakta isteksiz hale gelmesi ve ticari amaçla dolaşım için vize istenmeye devam edilmesi Türkiye tarafından eleştiri konusu yapılmakta. Bu çerçevede Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda taleplerini sıklıkla dile getirmekte.
Akademik araştırmalara bakıldığında ise farklı sonuçlar görmek mümkün. Aytuğ ve diğerleri’nin 2016’da yayınlanan araştırmalarına göre Gümrük Birliği Anlaşması olmasaydı Türkiye’nin AB’ye ihracatı %38 daha az olurken, kişi başında düşen GSYH de %13 az olacaktı. Nowak-Lehmann ve diğerleri’nin 2007 yılında yayınlanan makalelerine göre ise Gümrük Birliği Anlaşmasının sebze ve meyve gibi alanlara da genişletilmesi Türkiye’nin bu ürünlerde yaptığı ihracatı büyük ölçüde arttıracak. Araştırmacıların hesaplamalarına göre yaş sebze ihracatı %14, yaş meyve ihracatı %12,5, işlenmiş sebze ve meyve ihracatı ise %38,5 artma potansiyeline sahip. Temiz’in 2009 tarihli çalışmasına göre Gümrük Birliği sonrasında Türkiye ile AB arasındaki ticaretin ithalat lehine değiştiği gözlemlenmekte.
TÜİK üzerinde 1996’dan itibaren Türkiye ile AB arasındaki ithalat ve ihracat verilerini derlediğimizde de hacmin 2008 krizi dönemine dek yükselme gösterdiği, 2008 krizi sonrasında ise ciddi oranda toparlandığı ortaya çıkmakta. İlişkilerin kötüleşme emaresi göstermesiyle beraber dış ticaret hacminin de düştüğü dikkat çekiyor.
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne dahil olması hem olumlu hem olumsuz bir dizi tepkiyi doğurdu, doğurmaya da devam ediyor. Örneğin AB Bakanlığı Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye yabancı yatırımcı yönlendirilmesi, rekabetçiliğe katkısı ve Türkiye’nin dünya ekonomisi ile entegrasyonunu sağlaması açısından yararlı olduğunu belirtiyor. Ancak aynı zamanda Gümrük Birliği’ni ilgilendiren konularda Türkiye’nin tüm karar alma mekanizmalarına dahil edilmeyişi, AB’nin serbest ticaret anlaşması yaptığı diğer ülkelerin Türkiye ile benzer anlaşmalar yapmakta isteksiz hale gelmesi ve ticari amaçla dolaşım için vize istenmeye devam edilmesi Türkiye tarafından eleştiri konusu yapılmakta. Bu çerçevede Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda taleplerini sıklıkla dile getirmekte.Akademik araştırmalara bakıldığında ise farklı sonuçlar görmek mümkün. Aytuğ ve diğerleri’nin 2016’da yayınlanan araştırmalarına göre Gümrük Birliği Anlaşması olmasaydı Türkiye’nin AB’ye ihracatı %38 daha az olurken, kişi başında düşen GSYH de %13 az olacaktı. Nowak-Lehmann ve diğerleri’nin 2007 yılında yayınlanan makalelerine göre ise Gümrük Birliği Anlaşmasının sebze ve meyve gibi alanlara da genişletilmesi Türkiye’nin bu ürünlerde yaptığı ihracatı büyük ölçüde arttıracak. Araştırmacıların hesaplamalarına göre yaş sebze ihracatı %14, yaş meyve ihracatı %12,5, işlenmiş sebze ve meyve ihracatı ise %38,5 artma potansiyeline sahip. Temiz’in 2009 tarihli çalışmasına göre Gümrük Birliği sonrasında Türkiye ile AB arasındaki ticaretin ithalat lehine değiştiği gözlemlenmekte.TÜİK üzerinde 1996’dan itibaren Türkiye ile AB arasındaki ithalat ve ihracat verilerini derlediğimizde de hacmin 2008 krizi dönemine dek yükselme gösterdiği, 2008 krizi sonrasında ise ciddi oranda toparlandığı ortaya çıkmakta. İlişkilerin kötüleşme emaresi göstermesiyle beraber dış ticaret hacminin de düştüğü dikkat çekiyor.