Bölüm 1:
6 Ekim 2023
3'

Tarih ve Dezenformasyon

Yanlış Bilgi
Tarih, birçok insan için müfredatta öğretilen sıkıcı bilgilerden, ya da “eğlenceli bilgiler” paylaşan sosyal medya hesaplarının gönderilerinden ibaret olsa da, aslında hafife alınamayacak kadar işe yarar bir şeydir. 
Tarih işlevselliğini hem ‘bugün’ün nasıl algılandığının ‘dün’e dair bilgiye dayanıyor olmasından, hem de ideolojik çıkarlar uğruna kolayca yeniden şekillendirilebilen bir şey olmasından alır. Dezenformasyona uğrayıp bilinçli olarak tahrif edildiğinde tarihe dayanan anlatılar toplumları ve demokrasileri tehdit eder. Kim tarafından aktarıldığı oldukça kritik hale gelir ve başlı başına bir silah haline gelir. 
Geçmişe dair sahte ya da uydurma bilgiye dayalı bu sorun yeni değil, fakat bugün “tarihe dayanarak” toplumların manipüle edilmesi sorunu hiç olmadığı kadar çok katmanlı ve kolay sürdürülebilir bir halde. 
Sorunun bu hale gelmesinde internetin rolü büyük. İnternet, dolaşımdaki bilgi miktarını ve ulaşılabilirliğini hayal edilemeyecek kadar artırdı, bilginin niteliğini de aynı oranda bulanık hale getirdi. Sonuçta internet bugün idelojik söylemlerin en kuvvetli aracı. 
Yönetimde güç sahibi olanlar artık yalnızca otoriter rejimlerde değil, kuvvetli demokrasilerde de güncel ya da geçmişe dair her türden bilgiyi geniş bir ölçekte revize etme, yaygınlaştırma ve toplumu buna göre yönlendirme gücüne sahip. 
Filozof  Michael Lynch internetin rolünü şöyle açıklıyor: “hem dünyanın en iyi doğruluk kontrolü aracı, hem de dünyanın en iyi önyargı doğrulayıcısı.”

Komplo Teorilerinden Kitle Manipülasyonuna: Politik Bir Silah Olarak Tarih

İnternet tartışmalarının bağlamdan uzak yapısında, çarpıtılmış tarihi anlatılar önemli bir referans görevi görüyor. Örneğin John F. Kennedy suikastine dair sonu gelmez tartışmaları hatırlayalım: 
ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy’nin devlet içinden gruplarca öldürüldüğünü iddia edenler birbirinden ilgisiz tarihsel olayları sıralar ve internetin çöplüğüne “kendi içinde tutarlı” bir anlatı bırakırlar. Bu anlatı yayılır, evrimleşir, genişler ve komplo teorileri havuzunun en etkin köşesinde yıllarca kendine yer bulur. Hatta bazı anlatılar sahaya iner ve bir siyasi kampanyada hak etmediği bir itibara kavuşur. 
Tahrif edilmiş tarihsel kanıtlar bir başkan adayının doğum yerini ve vatandaşlığını sorgulayan kitlelerin ortaya çıkmasına neden olabilir.  Bağlamından koparılmış eski bir fotoğraf bir siyasi görüşün mahkum edilmesine ya da aslında savunulacak bir yanı olmayan bir devrin yüceltilmesine yol açabilir. 
Dikkat süresinin saniyelerle ölçüldüğü sosyal medya platformlarında tarihin gücünü kullanan tüm paylaşımlar fikirleri değiştiren ya da daha da kökleştiren bir sahte “olgu” rolündedir. Sürekli tekrarlanan bu sahte “olguların” geçmişe yönelik algıyı çarpıttığına ve tarihle problematik bir ilişkiyi tetiklediğine şüphe yok. 
Hızın ve etkileşimin devri hakikat ötesi dönemde “yavaş”, “detaylı”, “olgusal”  üretilen bilgi giderek önemini kaybediyor.
Trend olan kesik ve indirgemeci tarih anlatıları akademik teamüllere dayanarak üretilen tarihi olguları popüler anlatının gerisinde bırakıyor. Bu aslında geçmiş birikimden kopuk ve şimdinin hizmetine girmiş hafızasız bir bilginin yayılması anlamına geliyor. 
Kasıtlı ya da kasıtsız dezenformasyona uğramış, uydurulmuş ya da yanlış aktarılmış tarihsel anlatılar, geçmişe dair titizlikle elde edilen resmi sürekli olarak çarpıtıyor. Tarihin bugünü anlamak konusundaki faydasını ortadan kaldırıyor ve bir tehlike haline getiriyor. Bu tehdit, akademinin sesi daha az dikkat çeker hale geldikçe ve eleştirel okur yazarlık kabiliyeti düştükçe giderek artıyor.

Tarihsel “Kanıt” Problemi

Hakikat ötesi dönem, nesnel kanıtlara dayalı uzman bilginin daha çok paylaşım almış bilgiye boyun eğdiği bir dönem. Bu da Tarih bilimi bünyesinde de tartışmalı bir olgu olan  “kanıt” kavramını oldukça problemli hale getiren bir durum. 
Geçmişte neler yaşandığını saptamaya çalışan Tarih biliminin temel kaynakları aslında çoğu zaman anlamları tarihçiler tarafından belirlenmeyi bekleyen, tamamı da çoğunlukla hiçbir zaman bulunamayan kanıtlara dayanır. Bölük pörçük kanıtlara dayanarak oluşturulacak anlatıyı objektif ve bilimsel kılmak tarihçinin görevidir. 
Gerçek tarihçiler bu sebeple meslek hayatları boyunca kullanacakları kaynaklarını oluştururken kullanacakları metodolojiye dair derinlemesine eğitimler alır. Kaynakların doğruluğu, tutarlılığı, taraf, tarafsızlık, hikaye anlatımı, bilimsellik gibi kavramlar gerçek tarihçilerin zihinlerini meslek hayatları boyunca uzunca meşgul eder, etmesi de gerekir.
Tarihsel kanıtlar özellikle ideolojiler söz konusuysa her zaman odak noktasındadır. Yaşandığı kesin olgu ve bulguların bile “tartışmaya” açıldığı ve tarihin bir “inanç” meselesi haline getirildiği sosyal medyada tarihsel kanıtın “esnekliği” iyi bir haber değil. 
Neyse ki, tarihi anlatıları manipüle edenlerle mücadele, tekil iddialara bağlam katarak ve eleştirel okuryazarlık süzgecinden geçirerek yürütülecek çalışmalarla hala mümkün.
Doğruluk Payı, bu DP Originals bölümünde Türkiye’nin dezenformasyon ikliminde tarihin ve tarihsel anlatıların kullanımını mercek altına alıyor. Kendisini asılsız bir şekilde tarihe dayandıran yanlış aktarımları analiz ediyor, sahte tarihi olguların nasıl ayırt edilebileceğine dair ipuçları sunuyor ve bilgi tahrifatının nedenlerini keşfetmeye çalışıyor.
BÖLÜMLER:
Bölüm 1:
Tarih ve Dezenformasyon
3'