Yazar:
Gül Hür
Gül Hür
İddia şöyle;

Bir Instagram hesabı tarafından 10 Şubat 2025’te yapılan paylaşımda, 1923-1950 yılları arasında Türkiye’de hacca gitmenin, namaz kılmanın ve Kur'an okumanın yasak olduğu iddia edildi

İddia KISMEN YANLIŞ
1923-1950 yılları arasında Türkiye’de namaz kılmak veya Kur’an okumak herhangi bir yasa ya da kararnameyle yasaklanmadı. Ancak, ezanın Türkçeleştirilmesi ve bazı camilerde Kur’an’ın Türkçe okunmasının teşvik edilmesi, yasak algısının oluşmasına neden olmuş olabilir.
1917-1947 yılları arasında savaşlar, ulaşım zorlukları ve salgın hastalıklar nedeniyle Türkiye’den hacca gitmek büyük ölçüde mümkün olmadı.
Pasaport ve vize işlemlerine getirilen kısıtlamalar, savaş dönemi güvenlik tedbirleri ve devletin organizasyon yapmaması gibi nedenlerle hacca gitmek uzun yıllar boyunca zorlaştırıldı. Bu durum, 1979'da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın süreci devralmasıyla sistematik bir hale getirildi ve hac yolculukları 1979’dan itibaren daha güvenli ve düzenli bir yapıya kavuştu.
Cumhuriyet Döneminin Bitmeyen Tartışmaları
Cumhuriyet’in 1923’te kurulmasından Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesine kadar geçen tek parti dönemiyle ilgili eleştiriler ve tartışmalar günümüzde de devam ediyor. Bu döneme dair en çok öne çıkan konulardan biri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin laiklik politikalarıyla ilişkilendirilen bazı radikal uygulamalar. Bu iddiaların bazılarında doğru unsurlar bulunsa da, çoğu zaman çarpıtma, abartma veya bağlamından koparma gibi yöntemlerle sunularak siyasi kutuplaşmayı artıran paylaşımlar haline geliyor.
İlgili gönderide yer alan iddilar bu konuya örnek olarak gösterilebilir. Paylaşımda belirtildiğine göre 1923-1950 yılları arasında Türkiye’de hacca gitmek, namaz kılmak ve Kur'an okumak yasaktı. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu dini eylemlerin hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir organı tarafından resmen yasak olarak ilan edilmedi. Özellikle namaz kılmak ve Kur’an okumanın yasaklandığını gösteren hiçbir resmi evrak veya belge bulunmuyor. ​​
1923-1950 yılları arasında Türkiye'de Kur'an okumanın yasak olduğu algısı, Cumhuriyet'in bazı uygulamalarından kaynaklanmış olabilir. 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılarak dini eğitim veren kurumlar kaldırıldı. 1932'de ezanın Türkçeye çevrilmesi ve bazı camilerde Kur'an'ın da Türkçe okunmasının teşvik edilmesi, halk arasında tepkilere yol açmıştı. Bu uygulamalar, Kur'an okumanın tamamen yasaklandığı yönünde bir algının oluşmasına neden olmuş olabilir.
Ancak iddiada sayılan bu üç dini vecibeden hacca gitmekle ilgili bir dönem devletin fiili engelinden bahsetmek mümkün.
Türkiye’de Hac Organizasyonu Tarihi
Türkiye Turizm Ansiklopedisi’ne göre, Osmanlı İmparatorluğu her yıl hac organizasyonu için ciddi bir bütçe ayırırdı. 19. yüzyılın sonlarına kadar yılda yaklaşık 80 bin ila 100 bin kişi hacca giderken buharlı gemilerin kullanımı ve Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte hac yolculuğu kolaylaştığından hacı sayısında artış yaşandı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde hac organizasyonu, devletin merkezi otoritesi tarafından planlanıp yönetilirdi. Hac yolculuğunun güvenliği ve düzeni için "emîrü'l-hac" adı verilen görevliler atanır, bu kişiler hacı kafilelerinin sevk ve idaresinden sorumlu olurdu. Ayrıca hac güzergâhları üzerinde kervansaraylar, kaleler ve su kaynakları gibi altyapı tesisleri inşa edilerek hacıların konaklama ve ihtiyaçları karşılanırdı.
Cumhuriyet’in kuruluşundan 1979 yılına kadar geçen zamanda ise Türkiye’de hac organizasyonu büyük ölçüde bireysel çabalar ve özel seyahat şirketleri aracılığıyla yürütüldü. Bu dönemde devlet, hac konusunda doğrudan bir organizasyon sağlamayıp sadece bazı zamanlarda pasaport ve ulaşım konusunda kolaylıklar sundu. 1953’te çıkarılan bir kararnameyle hac yolculukları ilk kez düzenlemeye tabi tutulup organizasyon İçişleri Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülmeye başlandı. 1974’te Diyanet İşleri Başkanlığı sürece dahil edilerek 1977’den itibaren hac organizasyonlarına katkı sunmaya başladı ve nihayet 1979’da tüm yetki Diyanet’e devredilerek süreç tamamen resmi bir yapıya kavuşturuldu. 1979’a gelene kadar kayıt sisteminin eksikliği, özel şirketlerin yetersizliği ve ulaşımda yaşanan aksaklıklar hacı adayları için sık sık mağduriyetler yaşanmasına neden oluyordu. Artan taleple birlikte devletin süreci düzenlemesi gerektiği tartışmaları sonucunda Diyanet İşleri Başkanlığı hac organizasyonunu devralarak daha güvenli ve sistemli bir yapıya geçiş sağladı.
Türkiye’de Hac Organizasyonu Sempozyumu (7-9 Temmuz 2006) sonrası yayımlanan tebliğlerde yer alan bilgilere göre, 1917-1947 yılları arasında Türkiye’den hacca gitmek resmi olarak mümkün olmadı. Osmanlı’nın Hicaz üzerindeki kontrolünü kaybetmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ulaşım zorlukları ve sonrasında bölgenin sömürge yönetimleri altına girmesi, hac yollarının kapanmasına neden oldu. Bu süreçte salgın hastalıklar, özellikle kolera, güvenlik riskleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan ekonomik ve sosyal zorluklar da hacca gidişleri engelledi. Ancak, bu dönemde yine de bazı kişiler kaçak yollarla veya tüccar pasaportları aracılığıyla hacca gitmeye çalışmış.
Aynı dokümanda açıklandığına göre, daha sonraki yıllarda da çeşitli nedenlerle hac yolculukları zaman zaman sekteye uğramış. 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrası Kudüs’ün tamamen İsrail’in eline geçmesiyle hac güzergahları değişmiş; 1978-1979 yıllarında Türkiye’deki ekonomik kriz ve güvenlik sorunları nedeniyle hacca gidenlerin sayısı düşmüş ve 1990 yılında ise Suudi Arabistan’ın ülkelere uyguladığı kontenjan sınırı ve Irak güzergahındaki güvenlik sorunları sebebiyle kara yolu ile haclar iptal edilip yalnızca hava yoluyla ulaşım mümkün olmuş.
TDV İslam Ansiklopedisi’nin hac maddesinde yer alan açıklamalara göre tek parti döneminde, özellikle ekonomik nedenler ve laiklik politikaları gerekçe gösterilerek hacca gitmek fiilen engellenmiş. 1948'de hükümet döviz sıkıntısını öne sürerek hacca gidişleri durdurmuş, ancak 1949'da muhalefetin baskılarıyla tekrar serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Resmi bir yasaklama kararı bulunmamakla birlikte, devletin organizasyon yapmaması ve çeşitli engeller çıkarması nedeniyle uzun yıllar boyunca halkın hacca gitmesi ciddi şekilde zorlaştırılmıştır.
Cumhuriyet Ansiklopedisi'nde hacca gitmenin fiilen engellendiği belirtilirken, bazı akademik çalışmalar bu dönemde "resmi bir yasak" uygulandığını öne sürüyor. Cumhuriyet Dönemi Dini Hayat (1938-1950) başlıklı bir doktora tezine göre, İnönü döneminde hacca gitmek yasaklanmış ve özellikle 1940’lı yılların ilk yarısında bu yasak tavizsiz şekilde uygulanmış. Bu teze göre, Türkiye’de hacca gitme yasağına dair doğrudan bir yasa, kararname veya resmi belge bulunmuyor. Ancak, sıkı pasaport denetimleri ve vize kısıtlamalarıyla hacca gitmenin engellendiği belirtilmiş. Özellikle İkinci Dünya Savaşı döneminde ve 1940’lı yıllarda bu yasaklar daha da sertleşmiş ve insanların hacca gitmesi fiili olarak imkânsız hale gelmiştir. Resmi dayanak olarak laiklik ilkesi, sıkıyönetim tedbirleri ve devletin yurtdışına çıkışları sınırlama yetkisi öne sürülmesine rağmen bu yasağın kanuni çerçevesi belirsizdir. 
Son olarak, 1939-1945 arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı yılları ve savaşın bitmesinden sonra geçen bir sürede dahi ülke dışına seyahatlerin güvenlik gerekçesiyle mümkün olamayacağını belirtmek gerekir. Savaş yıllarında yalnızca hac için yola çıkılan Suudi Arabistan’a değil, muhtemelen diğer tüm ülkelere yapılacak seyahatler mümkün olmamıştır.

Sonuç olarak;

1923-1950 yılları arasında Türkiye’de hacca gitmenin, namaz kılmanın ve Kur'an okumanın yasak olduğu iddiası kısmen yanlıştır.