Yazar:
Gül Hür
İddia şöyle;

Bir Facebook kullanıcısı tarafından 6 Mart 2024’te yapılan paylaşımda akreplerin fizyolojik özellikleri nedeniyle tank kadar güçlü olduğu iddia edildi. İddia, akreplerin biyolojik özelliklerine dair altı farklı iddiayı içeriyor.

İddia KISMEN YANLIŞ

→ Akreplerin bazı türlerinin zorlu fiziksel koşullara dayanıklılık gösterdiği doğru.
→ Akreplerin fizyolojik ve biyolojik özellikleri sosyal medya platformları üzerinden abartılarak paylaşıyor.
Akreplerle İlgili Şehir Efsaneleri
İlgili Facebook gönderisinde akreplerin tank kadar güçlü olduğu iddia edilerek biyolojik özelliklerine dair şu maddeler sıralanmış:
1)İki gün su altında hiç hava almadan kalabilir.
2) Üç yıl boyunca hiçbir şey yemeden hayatta kalabilir.
3)Derin dondurucuda 24 saat kaldıktan sonra bile canlılığını sürdürür. 
4)Radyasyona dirençlidir. Zehir miktarı arttıkça radyasyona direnci de artar. 
5)Akrebin zehrinden anti-nükleer aşı üretilmektedir. 
6)Akreplerin kanı beyazdır. Kanlarının içinde bulunan serum atom bombasının yol açtığı yaraların kapanıp hücrelerin yenilenerek tekrar üremesine imkan sağlar.
Akreplerin dayanıklılığına dair şehir efsaneleri sosyalmedyaplatformları üzerinden yıllardır dolaşım halinde.
Yaşayan Fosiller: Akrepler
Akrepler, 420 milyon yıldır evrimleşmemiş yaşayan fosiller olup en düşük metabolizmaya sahip eklembacaklılardır. Akreplerin biyolojisine dair yapılan bilimsel makaleler, akreplerin dayanıklılığına vurgu yapıyor. Akreplerin muazzam bir evrimsel başarısı bulunuyor ve bu başarının çeşitli sebepleri var. Morfolojik olarak çok çeşitli olmasalar da, akrepler ekoloji, davranış, fizyoloji ve yaşam öyküsü açısından adaptasyon yetenekleri oldukça yüksek türlerdir. Bazı türler haftalarca donma noktasının altında aşırı soğutulabilir, ancak saatler içinde normal aktivite seviyelerine dönebilirler. Diğerleri ise bir ya da iki gün gibi uzun bir süre boyunca su altında hayatta kalabilir. Çöl akrepleri, diğer çöl eklembacaklıları için ölümcül sıcaklıklardan birkaç derece daha yüksek olan 47 °C sıcaklığa dayanabilir.
Bazı akrep türleri, evrimsel süreçte olağanüstü bir uyum yeteneği geliştirmiş ve günümüze kadar neredeyse hiç değişmeden varlığını sürdürmüş. Bu türlerden biri olan Vaejovis janssi, Kaliforniya'daki Sorroca Yarımadası'nda balta girmemiş ormanlardan ağaçlara, bitkili ve bitkisiz topraklardan kum tepelerine, taşların arasından deniz kıyısına kadar uzanan geniş bir yelpazede yaşayabiliyor. Scorpio maurus ise İsrail'de deniz seviyesinin 3 metre altında ve Atlas Dağları'nın yüksek yamaçlarında dahi yaşam buluyor. Vejovidae ve Chactidae familyalarına ait bazı akrep türleri ise donma gibi ekstrem koşullara karşı dirençli olmalarıyla dikkat çekiyor. Akrepler, zorlu koşullara uyum sağlama konusunda doğanın en başarılı canlılarından biridir. Aylarca, hatta bazı türler iki yıla kadar açlığa dayanabilme yeteneğine sahiptirler. Metabolik hızlarının son derece düşük olması, az miktarda besinle uzun süre hayatta kalabilmelerini sağlar. Aynı zamanda besinlerden aldıkları su sayesinde uzun süre susuzluğa da dayanabilirler. Bu olağanüstü uyum yeteneği sayesinde akrepler, milyonlarca yıldır varlığını sürdüren ve gezegenin her köşesine yayılmış canlılar haline gelmiştir.
İlgili gönderide yer alan ilk üç madde akreplerin fiziksel koşullar karşısındaki dayanıklılığı ile ilgili. İddiada bu dayanıklılık abartılmış olmakla birlikte akreplerin tamamı için geçerli olmadığı görülüyor. Makalelerde yer alan bilgiler, açlık, susuzluk, aşırı soğuk ve aşırı sıcak gibi fiziksel dezavantajların akreplerin bazı türleri tarafından bertaraf edildiğini gösteriyor. 
Akreplerin dayanıklılığı atmosferik radyasyona karşı olağanüstü bir direnç göstermelerine de yol açmış. Bu direnç, onların en radyoaktif bölgelerde bile hayatta kalmalarına imkan vermiş. Akreplerin dış iskeletleri, güneş ışığından gelen zararlı UV radyasyonunu yansıtarak organlarını korur ve böylece hücreleri de genetik mutasyona karşı korunmuş olur. Akreplerin çöllerden yağmur ormanlarına kadar geniş bir yelpazede habitatlarda yaşayabilmeleri onları farklı radyasyon seviyelerine maruz bırakır. Fakat akrepler, bu farklı koşullara uyum sağlayarak hayatta kalmayı başarırlar. Bazı akrep türleri, 154.000 rad gibi yüksek radyasyon dozlarına bile dayanabilir. Bu seviye, insan için ölümcül bir dozun 100 katından fazladır. Akreplerin morfolojisinin milyonlarca yıl boyunca çok az değişmesi de radyasyona karşı direnç kazanmalarında önemli bir rol oynamış. 
Akrepler, Buthidæ familyası gibi daha iyi bilinen türler dahil olmak üzere, zamanla çok az evrimleşen canlılar olduğundan zehirlerinin bileşimi de nispeten basittir. Çoğu toksin, ilkel türlerin zehirlerinde bulunan ortak bir yapıya sahiptir. Akrep zehirleri, uyarılabilir hücrelerin zarlarındaki iyon kanalları üzerinde etki gösterir. Bu da sinir sinyallerinin iletilmesini bozarak çeşitli semptomlara yol açabilir. Son zamanlardaki araştırmalar, akreplerde zehirli fonksiyon ile doğuştan gelen bağışıklık fonksiyonu arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir. Her ikisi de oldukça etkilidir ve hayatta kalma için önemli bir rol oynar. Ancak akrep zehri ile radyasyona karşı dayanıklı olmaları arasındaki ilişkiye dair herhangi bir çalışma bulunmuyor. Ayrıca bu zehirden anti-nükleer bir aşı üretildiğine dair de bir veri bulunmuyor. Akrep zehrinin kanser tedavisinde kullanılıp kullanmayacağına dair akademik makaleler mevcut. Bu çalışmaların birinde, Anadolu sarı akrebinin (Mesobuthus gibbosus) zehrinin akciğer kanseri hücrelerini öldürüp öldürmediği araştırılmış ve akrebin zehri akciğer kanseri hücreleri ve normal akciğer hücreleri ile laboratuvarda test edilmiştir. Çalışma sonucu, akrep hemolenfinin ilaç sektöründe farmakolojik araçlar olarak kullanılması için aktif moleküller içerdiğini ancak daha ileri araştırmalara da ihtiyaç duyulduğunu göstermiş. 
Son olarak gönderide akreplerin kanlarının beyaz renkte olduğu ile ilgili bir iddia bulunuyor. Ancak akreplerin kanları renksizdir ve özel hücreler içerir. Bu hücreler, enfeksiyonlarla savaşan lökositler ve diğer işlevleri olan granüllü hücrelerdir. Kalp, kanı altı damardan aorta cephalica adı verilen bir ana damara pompalar. Arterler, kanı vücudun tüm bölgelerine taşır ve sonunda vena lakünleri adı verilen küçük boşluklara ulaşır. Lakünlerdeki kan, karın bölgesinde bir sinüs adı verilen boşlukta toplanır ve solunum organlarına gönderilir. Solunum organlarında kan temizlenir ve oksijenlenir. Temizlenmiş kan daha sonra perikard boşluğuna geri döner ve kalp tarafından tekrar pompalanır.

Sonuç olarak;

Akreplerin fizyolojik özellikleri nedeniyle tank kadar güçlü oldukları iddiası kısmen yanlıştır.