‘’Bu metin, Bloomberg dergisi yazarı ve eski New York Times editörü Paula Dwyer’ın 6 Nisan 2020’de Bloomberg'te yayımlanan yazısının çevirisidir. Çeviri, Doğruluk Payı stajyeri Esin Cansu Yılmaz tarafından hazırlanmıştır.
Korkmamıştım. Ta ki nefes almak için uğraşmaya başlayana kadar.
Biraz da olsa hava almak için çaresizce birkaç kez yutkundum. Bunu yaparken ateş solur gibi olduğumda, hastalık mikrobunun zaten astım tarafından zayıflamış ciğerlerime gitmiş olduğunu biliyordum.
Koronavirüs hiddetle peşimden geldi. Ve ben onu yendim. Şimdi tamamen iyileşmiş durumdayım: çok sıkıntı çektikten, sağlık sistemindeki çileden çıkaran boşlukları ve insan vücudunun geri savaşabilme kapasitesini öğrendikten sonra.
Hastalık beni vurduğunda Mart’ın ikinci haftasının başlarıydı. Sinüs tıkanıklığı ve daha önce hiç hissetmediğim kas ağrılarıyla uyandım. Belirtileri görmezden gelmeye çalıştım. Meşguldüm, Bloomberg Haber editörü olarak ABD’nin pandemiye karşı müdahaleleri ile ilgili hazırladığım haberi yetiştirmeye çalışıyordum. Haber aynı zamanda koronavirüs test kiti fiyaskolarını ve pandeminin başındaki acemilikleri de içeriyordu. Yakında hepsini ben de tecrübe edecektim.
Sonraki birkaç günde mide bulantısı hissettim. Kuru bir öksürüğüm vardı. Ateşim önce 39’u, sonra 40’ı bulduğunda ise besbelli ortada olan gerçeği daha fazla inkar edemedim. Boğaz ağrım, titremem ve ağrılarım vardı.
Covid-19 yolculuğum böyle başladı. O zamanlar New York’ta 150’den daha az pozitif vaka tespit edilmişti (şu anda ise 120.000’den fazla) ama yine de doktorumun ofisindeki çoktan bitkin düşmüş pratisyen hemşirenin çağrıma geri dönmesi saatler sürdü.
Test Kiti Yok
Hemşire grip olduğumu söyledi. Gülmemi zor tutarak koronavirüs için test olmak istediğimi söyledim. Muayenehanesinde test kiti olmadığını ve acile başvurmam gerektiğini söyledi. Gitsem bile muhtemelen test olmak için gerekli kriterlere uymazdım çünkü Çin’e seyahat etmemiştim ve hasta olan biriyle de temasa geçmemiştim.
Sinirliydim ama şaşırmamıştım. Yeni bitirdiğim makalem kamu sağlığı uzmanlarının, ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri tarafından zorunlu tutulan bu çılgın protokole dikkat çekmesiyle ilgiliydi.
Doktorum, bana hastalığın New York’ta toplumsal bir şekilde yayılmaya başlamadığını bu yüzden sadece beklemem gerektiğini söyledi. İnatla bu dediğini reddettim, şehirdeki mini yayılma örneklerini okumuştum. Yine de yalnızca grip testi olmak için 12 blok ötedeki bir acil sağlık kliniğine yönlendirildim.
Şansıma önceden kendime maske sipariş etmiştim ve bunlardan birini takarak kendimi kliniğe sürükledim. Bir hemşire burnumdan örnek aldı ve bir hekim, üzerinde herhangi bir koruyucu kıyafet olmaksızın semptomlarımın üzerinden geçti, ciğerlerimi dinledi ve birkaç soru sordu. Hemşire grip testimin negatif olduğunu söyledi. Doktor ise yine de bir Tamiflu reçetesi verdi.
Bu çaresizlik içinde uzak mesafede bir destekçim vardı. Üniversiteden oda arkadaşım, Nancy, ben hasta olmadan bir hafta önce Boston’dan New York’a beni ziyarete gelmişti. Grand Central Terminali’nde yemek yedik. Williamsburg’da kalabalık bit pazarlarını dolaştık. Nancy’nin kızı ile bir arkadaşımız evimdeki akşam yemeğinde bize katıldılar.
4 gün sonra Nancy ve ben aynı semptomları göstermekteydik. Sürekli mesajlaştık, pozitif kalmak için birbirimize yardım ettik. Alışveriş yağmamız sırasında mı virüse maruz kaldık ya da hangimiz hangimize geçirdik bunu bilmiyoruz. Ama ikimiz de Covid-19 hastası olduğumuzun farkındaydık.
Terden Bir Top
Grip testi sonucumdan hemen sonra ateşim 37,7 ve 39,4 derece arasında değişti. Yemek yiyemiyor ya da bir şey içemiyordum. Reçetesiz ilaçları kusuyordum. Sırayla ateş düşürücü olarak Tylenol ve iltihap sökücü olarak Advil alıyordum ama midemde işe yarayacak kadar kaldıklarını sanmıyorum.
Bu koronavirüsün yaptığı şeylerden biri de bağışıklık sisteminize yüklenerek onu şaşırtmak. Kaslar ve eklemler yanıyor ve bu çok acıtıyor. Boynumu zorlukla hareket ettirebiliyordum. Yataktan zar zor kalkabiliyordum. Mutfaktan oturma odasına zorlukla gidebiliyordum.
Geceleri, terden bir top gibi uyanıyordum. Sonra ise soğuk soğuk terleme nöbetleri geldi. Kontrol edilemez bir biçimde titriyordum, iki battaniyenin altında kalın pijamalarım ve kayak şapkamla yatıyor olsam bile.
Bir gece sanrılı zihnim, ortaokulu ve üniversiteyi bağdaştırdı. Bir final sınavım olduğunu ama St. Mary’s Ortaokulu’na giden otobüsü kaçırdığımı rüyamda gördüm. Yataktan zıplayarak uyandım ve üzerimi giyindim. Saatin sabah 02:30 olduğunu gördüğümde ateşim yüzünden bir kabus gördüğümü anladım.
Sonunda Bir Test
Koronavirüs oldukça hilebaz, saldırmak için kimin daha korunmasız ve savunmasız olduğunu biliyor gibi. Çocukluğumda ciddi derecede astımım vardı, her ne kadar gençliğimde iyileşmiş sayılsam da ciğerlerim hiçbir zaman tamamen eskisi gibi çalışmadı. Hala kışın soğuk hava, hırıltıyla solumama neden olduğunda astım ilacımı kullanırım.
Covid hastalarının ciğerlerindeki iltihap zatürreye dönerse işlerin hızlıca kötüye gidebileceğini okumuştum, bu yüzden nefes darlığım kötüleştiğinde panik oldum. Doktoruma mesaj attım. Bir hemşire bana test yapan bir hastaneyle iletişime geçmemi önerdi. İletişime geçtiğimde bunun doğru olmadığı söylendi. Sonrasındaysa hemşire, New York Sağlık Departmanı çağrı merkezini aramam gerektiğini söyledi.
Yaklaşık bir saat bir kuyrukta bekledikten sonra bir adam bilgilerimi almak için geldi ve beni geri arayacaklarını söyledi.
Kimse aramadı.
O hafta sonu da sonu gelmez titremeler, ağrılar ve ateşle geçti.
Pazartesi günü, bir ilerleme oldu: Kendi doktorumun ofisinden Manhattan’da bir test sahasına gidersem test olabileceğimi söyleyen bir mesaj aldım. Orada bir hemşire burun deliğimden beynime kadar uzandığını hissettiğim bir çubukla örnek aldı. Acıdan neredeyse bayılacaktım.
İki gün sonra, koronavirüs test sonucumun pozitif olduğunu öğrendim. Resmi bir sonuç aldığım için neredeyse rahatlamıştım. Kusmam, ateşim, ağrılarım ve soğuk terlemelerim hafiften geçmeye başlamışken en büyük korkum şiddetli öksürüğüm ve nefes almakta zorlanışımdı. Doktor ciğer tomografisi için beni bir hastaneye yönlendirdi.
Köşeyi Dönmek
Acil servis birbiriyle ahenksiz öksürüklerle doluydu. Covid-pozitif olduğum için beni tek başıma bir odaya koydular. Orada, mobil bir X-ray cihazı gelene kadar 6 saatten fazla kendi başıma bekledim. Bir saat sonra bir hekim asistanı gelip zatürrem olduğunu ve hastanede kalmak isteyip istemediğimi sordu.
Tabi ki hayır, dedim. Evime geri dönmek ve virüsle savaşmaya orada devam etmek istiyordum, zaten çoktan yendiğimi hissediyordum. Doktor da güçlü bir antibiyotik yazıp beni eve yollamayı kabul etti. Zatürrenin virüs değil bakteri kaynaklı olduğunu umalım dedi. Cevabını bilerek “Ya virüs kaynaklıysa?” diye sorduğumdaysa bu durumda antibiyotiğin işe yaramayacağını söyledi.
Neyse ki işe yaradı. 5 günlük tedaviden sonra daha rahat nefes alabiliyordum. Ateşim düşmüştü. Tadı bana çöp gibi gelse de yemek yiyebiliyordum. Çalışmaya geri döndüm tabii evden. Yine de bütün günü normal geçirmem için iki hafta daha geçmesi gerekti.
Bu travmayı kendi başıma atlattığım için çevreden oldukça sempati topladım ama yalnız yaşadığım için minnettarım. Hiç değilse dairemde kimse bu pejmürde halimi görmeden dolanabiliyordum.
Testi pozitif gelen arkadaşım Nancy de kendini evin tek bir odasında izole etmek zorunda kaldı ki bu bile kocasının da enfekte olmasını engellemedi. Şimdi o da yüksek ateş ve kusmayla mücadele ediyor. Neyse ki Nancy’nin kızı ve arkadaşına virüsü bulaştırmamıştık ya da bulaştırdık ama onlar semptom göstermediler. Güvende olmak için onlar da kendilerini iki hafta boyunca karantinaya aldılar.
Sonunda bunu atlatabildiğim için minnettarım. Ayrıca oğlum ve beni sürekli arayan, mail ve mesaj atan, Zoom’dan ve FaceTime’dan konuştuğumuz diğer aile üyeleri, arkadaşlarım ve meslektaşlarım için de. Fiziksel olarak yalnız olsam da psikolojik olarak değildim. Bütün farkı bu yarattı.