Bir bilimsel disiplin olarak arkeoloji çalışmaları Batı Avrupa’da 18. yüzyılda Aydınlanma dönemiyle birlikte, bilimsel merakın artması ve Antik Yunan ile Roma medeniyetlerine olan ilginin canlanmasıyla başladı. Özellikle İtalya'nın Pompei ve Herculaneum antik şehirlerindeki buluntular arkeolojiye ve antik eserlere olan ilgiyi artırdı. Sanayi devrimiyle birlikte arkeolojik keşiflerin ve kazıların sistematik hale gelmesi, Avrupa'nın kültürel miraslara olan bakışını da derinleştirdi. Birçok Avrupalı araştırmacı, eski medeniyetlerin izlerini bulmak için Akdeniz ve Orta Doğu'ya yöneldi. 
Osmanlı’da Tarihi Eser Düzenlemeleri
19. yüzyıl boyunca Avrupalı arkeologlar başta Osmanlı ve Mısır topraklarında olmak üzere, antik eserleri hem bilimsel amaçlarla hem de müzelerini zenginleştirmek için araştırmaya koyuldu. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda bir “âsâr-ı atîka” (tarihi eser) politikası neredeyse yoktu. Yüzyılın başında tarihi eserler, Avrupalılara padişah ve paşalar tarafından -çoğunlukla diplomatik sebeplerle- hediye ediliyordu. İlerleyen yıllarda arkeolojiye artan ilginin anlaşılmasının üzerine, 1840’tan itibaren padişah izniyle arkeolojik kazılar yapılmasına ve çifti olan buluntulardan birinin Osmanlı’ya bırakılmasına izin verildi. 
1846’da Damat Ahmet Fethi Paşa'nın çabalarıyla eski eserler Aya İrini Kilisesi’nde toplanmaya başlandı. 1858’de çıkarılan bir kanunnamede ilk defa eski eserlerler hakkında cezai yaptırım içeren maddeler yer aldı. 1874’te bir nizamname yayınlanarak kazılan eserlerin yurt dışına çıkarılması yasaklandı ve satışına önemli kısıtlamalar getirildi ancak kazıdan çıkan eserlerin üçte biri kazıyı yapana, üçte biri devlete, üçte biri ise toprak sahibine kalmaktaydı ve kazı sahibine payına düşen buluntuları yurt dışına çıkarma izni veriliyordu. 
Osman Hamdi Bey’in 1881’de Müze-i Hümayun müdürü olmasının ardından eski eserlerin korunmasına yönelik birçok reform yapıldı, yurt dışına çıkarılan eserlerin geri getirilmesine ve restorasyon çalışmalarına büyük önem gösterdi. Osman Hamdi Bey’in başlattığı çalışmalar 1. Dünya Savaşı’na kadar sürdü. 20. yüzyıl başlarında Türkiye, kendi tarihi mirasını korumak ve sergilemek adına daha güçlü bir arkeoloji politikasına yönelmeye başladı. Bu dönemde kurulan müzeler ve koruma yasaları, arkeolojik çalışmaların sistematik hale gelmesine katkı sağladı. Yurt dışına çıkarılmış olan pek çok eserin iadesi; uluslararası anlaşmalar uyarınca sınır kapılarından, müzayedelerden, gönüllülerden, diplomatik temaslardan sağlandı.
44 Yılda 25.208 Eser Yurda Döndü
T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı Yurt Dışından Ülkemize İadesi Sağlanan Eserler verilerine göre, 1980’den 2024’e kadar Türkiye’den çıkarılan toplam 25.208 eser iade edildi. Büyük bir kısmı sikkelerden, mermer ve taş eser parçalarından oluşan eserlerin büyük çoğunluğu Roma öncesi ve Roma dönemine ait. Bunun yanında sayıları yaklaşık 200 kadar Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait; ahşap, çiniler ve el yazmaları gibi eserlerin de geri dönüşü sağlandı.
Show more

Türkiye’ye gönüllü iade edilen eser sayısı ise oldukça az. 25.208 eserden yalnızca 252 adedi gönüllüler tarafından büyükelçiliklere veya bakanlıklara ulaşılarak iade edilmiş. Gönüllü iade edilen eserlerin yarısına yakını Roma ve öncesi dönemden; en fazla ABD tarafından gönüllü eser iade edilmiş.
En Fazla Almanya’dan Eser Geri Getirildi
1980’den bu yana, Türkiye’ye 8.660 adet ile en fazla Almanya’dan tarihi eserin geri dönüşü sağlanmış. Almanya’yı 4.147 adet eser ile Hırvatistan, 3.725 adet eser ile İngiltere takip ediyor. Hırvatistan’ın yanında Bulgaristan’dan iadesi sağlanan 3.061 adet, Sırbistan’dan 1.865 adet, Macaristan’dan 455 adet ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden 23 adet tarihi eser sınır kontrollerinde bulunan ve Türkiye’den olduğu saptanan eserlerden oluşuyor. 
Show more

ABD’den 2.618 adet ve İsviçre’den 455 adet tarihi eser de hatrı sayılır miktarda iade sağlanan ülkeler. Bu eserlerin de çoğunluğunu Roma ve Roma öncesi dönemden taş ve mermer eser parçaları ve sikkeler oluşturuyor. Avustralya’dan iade alınan toplam 63 parçanın da büyük bir bölümü Çanakkale savaşları sırasında alınan mermi kovanları ve kemik parçalarından oluşuyor.
Geri Dönemeyen ve Tekrar Kaybolan Eserler
Son 44 yılda Türkiye’ye 25 bini aşkın eser iade edilse de, Türkiye’den çıkarılmış birçok eser özellikle Avrupa’daki müzelerde sergilenmeye devam ediyor. İade edilen eserlerin önemi göz ardı edilmese de, yurt dışı müzelerinde hala birçok kültür varlığı bulunuyor. Al Jazeera’nın Birleşik Krallık’taki British Museum’a ait verilerden derlediği istatistiğe göre, British Museum’da Türkiye’ye ait 73.992 eser gösterimde.

Kanatlı Denizatı Broşu

Bir diğer tartışma konusu da iade edilmeyen eserlerin “çok daha önemli” olduğuna yönelik eleştiriler. Almanya’nın başkenti Berlin’de yer alan Bergama Müzesi de Türkiye’ye ait eserlerin sergilendiği bir diğer önemli müze. Adını İzmir’in Bergama ilçesindeki Pergamon Antik Kentinden alan müzede, Pergamon Antik Kentinden 1870 yılında götürülen ünlü Zeus Sunağı yurda geri dönüşü için 1991’den bu yana çalışmalar sürdürülüyor. 
Müzede sergilenen eserlerin güvenliği ise bir diğer tartışma konusu. Lidya dönemi eserlerinden Kanatlı Denizatı Broşu da tartışmaya işaret eden önemli bir örnek. 1993 yılında ABD’den 363 parça Lidya hazinesi eserlerinin iadesine yönelik uluslararası uzlaşma sağlandı. Türkiye’ye iade edilen  eserler 1996 yılında Uşak Müzesi’ne getirildi. Ancak sahtesiyle değiştirildiği tespit edilen Kanatlı Denizatı Broşu sonraki yıllarda Almanya’da bulundu. Alman yetkililerle yapılan girişimler sonucu iade alınan eser, 2013 yılında Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne teslim edildi. Kanatlı Denizatı Broşu’nun serüveni tekrar Türkiye’de sonlanmış olsa da Türkiye’nin dört bir yanında sergilenen eserlerin gerçekliği ve güvenliği hakkında soru işaretleri bulunuyor.