Yazar:
Gül Hür
Gül Hür
Son yıllarda Türkiye’de ve dünyada yaşanan hızlı ve ani sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler, toplumların ruh sağlığı üzerinde uzun vadeli etkiler yaratıyor. Ruh sağlığı giderek daha fazla tartışılan ve araştırılan bir konu haline gelirken, ulusal ve uluslararası kurumların yayımladığı veriler bu alandaki değişimleri daha detaylı analiz etme imkânı sunuyor. Bu kapsamda, Ipsos’un Ekim 2024’te yayımladığı Dünya Ruh Sağlığı Monitörü Araştırması, küresel ve yerel ölçekte ruh sağlığına dair önemli bulgular ortaya koyuyor. Peki, Ipsos’un verileri bize ne söylüyor? Türkiye’de ruh sağlığına dair bu veriler ışığında hangi sonuçlara ulaşabiliriz?
Türkiye’de Ruh Sağlığına Toplumsal Duyarlılık Artarken Bireysel Farkındalık Geride Kalıyor
Ipsos’un Dünya Ruh Sağlığı Monitörü Araştırması, ruh sağlığının küresel çapta giderek daha büyük bir toplumsal mesele haline geldiğini gösteriyor. Araştırmaya katılan 31 ülke genelinde ruh sağlığı, bireylerin en büyük sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Türkiye’de ise bu konuda dikkat çeken bir artış söz konusu: 2021’de toplumun %19’u ruh sağlığını ülkenin en önemli sağlık sorunu olarak görürken, bu oran 2024’te %30’a yükseldi. Ayrıca, Türkiye’de sağlık sisteminin ruh sağlığına fiziksel sağlık kadar önem verdiğini düşünenlerin oranı %39 ile dünya ortalaması olan %32’nin üzerinde.
Show more

Made with Flourish

Buna rağmen, Türkiye’de bireylerin kendi ruh sağlıkları üzerine düşünme oranı oldukça düşük. Her iki kişiden biri kendi ruh sağlığı hakkında sıklıkla düşündüğünü söylese de, bu oran %46 ile dünya ortalamasının gerisinde kalıyor. Dahası, Türkiye’de bireyler hem fiziksel hem de ruh sağlıkları üzerine diğer ülkelere kıyasla daha az düşünme eğiliminde. Bu durum, toplum genelinde ruh sağlığına dair farkındalık artsa da, bireysel düzeyde aynı bilinçlenmenin gerçekleşmediğini gösteriyor. Türkiye, sağlık sisteminin fiziksel ve ruh sağlığını eşit ele aldığına inansa da, bireylerin kendi ruh sağlıklarını ihmal etmesi dikkat çekici bir çelişki yaratıyor.
Psikiyatrist ve Psikologlara Ne Kadar Erişebiliyoruz?
Peki 31 ülkede bireylerin yaşadığı en büyük problem olarak öne çıkan ruh sağlığı sorunlarının çözümü için yeterli kaynak var mı?
Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, 2011 yılında 100.000 kişiye düşen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı 2,20 iken, 2020 yılında bu sayı 3,43’e yükselmiş. Ancak bu artışa rağmen, ruh sağlığı hizmetlerine olan talebin hızla yükseldiği düşünüldüğünde uzman sayısındaki artışın yeterli olup olmadığı soru işareti. Çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı sayısındaki artış da sınırlı—2011’de 1,50 olan oran, 2020’de sadece 1,63’e çıkmış. Ayrıca, Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nde psikiyatristlerin yer aldığı Toplum Ruh Sağlığı Ekipleri genellikle bulunmasına rağmen, bazı merkezlerde hâlâ psikiyatrist eksikliği yaşandığı belirtiliyor.
Veriler, Türkiye’de psikolog sayısında yıllar içinde önemli bir artış yaşandığını gösteriyor. 2011’de 100.000 kişiye düşen psikolog sayısı 1,85 iken, 2020’de bu oran 5,04’e yükselmiş. Birinci basamak sağlık kurumlarında çocukluk çağı ruhsal bozuklukları konusunda eğitim almış ve psiko-sosyal destek birimlerinde çalışan psikolog sayısı ise 400 olarak kaydedilmiş. Ancak, Türkiye’de ruh sağlığı uzmanlarının sayısı artmış olsa da Avrupa ortalamasının oldukça gerisinde. Türkiye’de her 100 bin kişiye düşen ruh sağlığı çalışanı sayısı 16,33 iken, bu oran Avrupa ülkelerinde 43,5. Bu fark, ruhsal destek hizmetlerine erişimde ciddi bir eksikliğin devam ettiğini ve Türkiye’nin halen büyük bir uzman açığıyla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Show more

Psikiyatrist ve psikolog sayısındaki artışa rağmen, psikoterapi hizmetlerine erişim büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Son yıllarda, terapi ücretlerinin yüksekliği ve ekonomik kriz koşulları, bu hizmetlerden yararlanmak isteyenler için önemli bir engel oluşturuyor. Enflasyon ve düşen alım gücü, bireylerin psikolojik destek alma olasılığını daha da azaltıyor. Kamuoyunda terapi ücretlerinin yüksekliği sıkça eleştirilse de, uzmanlar sorunun sadece ücretlerden değil, uzun ve pahalı eğitim süreçleri, terapinin yüksek emek gerektirmesi ve genel ekonomik koşullar nedeniyle alım gücünün düşmesinden kaynaklandığını belirtiyor.
Antidepresan Kullanım Artışı
Ruh sağlığı konusundaki en önemli başlıklardan biri, kuşkusuz antidepresan kullanımı. Öyle ki bu konu geçtiğimiz günlerde meclisin gündemine dahi girdi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Türkiye’de antidepresan kullanımının son 10 yılda %67 arttığını ve 2024’te bu ilaçlara ödenen miktarın bir önceki yıla göre %55 yükselerek 5 milyar lirayı geçtiğini belirtmişti.
Son yıllarda Türkiye’de antidepresan kullanımı belirgin bir şekilde arttı. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2023 itibarıyla her 1.000 kişiden 61’i günlük olarak antidepresan kullanıyor. OECD ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye ortalama seviyelerde yer alırken, en yüksek kullanım oranları İzlanda, Portekiz ve Birleşik Krallık’ta görülüyor. OECD verileri, 2010 yılında her 1.000 kişiye düşen antidepresan kullanımının 32,7 olduğunu gösterirken, bu rakam 2021 itibarıyla 52,5’e yükseldi. 2013’ten itibaren düzenli bir artış gösteren kullanım oranı, özellikle pandeminin etkisiyle 2020’de 48,9’a ulaştı ve 2021’de en yüksek seviyesine çıktı.
Avrupa ülkeleri arasında Türkiye, nispeten düşük bir antidepresan kullanım oranına sahip olsa da son yıllardaki ivmesi dikkat çekiyor. OECD verilerine göre, en yüksek kullanım oranları Portekiz (150,5), Birleşik Krallık (138,2) ve İspanya’da (98,4) görülürken, Türkiye bu listede daha alt sıralarda yer alıyor. Ancak, yıllık artış trendi göz önüne alındığında, Türkiye’de antidepresan kullanımının önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşabileceği öngörülüyor.