Yazar:
Gül Hür
Komplo teorileri, olaylar veya durumlar arkasında gizli, genellikle kötü niyetli planlar olduğunu öne süren inanç veya açıklamalara verilen genel bir isim. Bu teoriler genellikle karmaşık veya kafa karıştırıcı olaylara tepki olarak ortaya çıkar ve resmi açıklamalara olan güvensizlik veya korkuları harekete geçiren basit açıklamalar sunar. Karmaşık olaylara getirilen basit yanıtlar bazıları için oldukça çekicidir ve onlara “konforlu” bir alan sunar. Ancak komplo teorileri gerçek olaylara veya şüphelere dayansa da, çoğu güvenilir kanıttan yoksundur ve yanlış bilgi yayarak kamuoyu algısını ve hatta politika kararlarını etkileyebilecek bir seviyeye ulaşırlar. Ayrıca pek çok komplo teorisi çeşitli kavramlarla birbirine bağlanıyor ve bu da yanlış bilgi yayılımının önemli bir kaynağı olan komplo teorisi evrenini anlamamızı biraz daha zor hale getiriyor.
Yeni Dünya Düzeni (New World Order - NWO) kavramı da bu karmaşık ekosistemin önemli bir parçası. Türkiye’de de son derece yaygın olan bu komplo, temelde dünyanın nasıl yönetildiği, “çarkların” nasıl döndüğünü açıkladığını iddia ediyor.

Her Şeyin Altında Yatan Gizli Bir Güç
Öncelikle Yeni Dünya Düzeni’nin komplo teorisi olması dışında, akademik ve politik olarak bir kullanım alanı daha bulunuyor. Bu ifade, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılması gibi büyük tarihi olaylar sonrası değişen küresel güç dengelerini, uluslararası iş birliğini ve yeni siyasi-ekonomik düzenleri tanımlamak için de kullanılıyor. 
Bir komplo teorisi olarak Yeni Dünya Düzeni ise gizli bir gücün dünya çapında tek bir küresel hükümet kurmak için perde arkasında çalıştığını öne süren bir kavramdır. Bu teorinin savunucuları, siyasi liderler, finansal elitler ve etkili kuruluşların bu grubun parçası olduğunu ve bu grubun gücü merkezileştirerek bireysel özgürlükleri azaltmayı hedeflediğini iddia ederler. Onlara göre, savaşlar, ekonomik krizler ve siyasi değişiklikler gibi olaylar, bu planı ilerletmek için kasıtlı olarak düzenlenmektedir. Ancak, böyle bir planın varlığına dair güvenilir bir kanıt bulmak elbette imkansız. Bu fikir küreselleşme korkusuna ve otoriteye duyulan güvensizliğe dayanan ve pek çok komplo teorisinde olduğu gibi ispat etmenin veya çürütmenin imkansız olduğu bir iddia. 
Yeni Dünya Düzeni komplo teorisi, birkaç temel kavram üzerine inşa edilmiştir. Bu teorinin özünde, genellikle bankerler, politikacılar ve sanayicilerden oluşan gizli bir seçkin grubun her şeye hükmeden dünya hükümeti kurmak için olayları yönlendirdiği iddiası yer alır. Bu hükümetin ulusal sınırları ortadan kaldıracağı, küresel ekonomiyi kontrol edeceği ve tüm insanlığa tek tip bir ideoloji dayatacağı öne sürülür. Teori, genellikle gözetim korkuları, bireysel özgürlüklerin kaybı ve finansal sistemlerin manipülasyonu gibi endişeleri içerir. Diğer tekrar eden temalar arasında, dünya genelinde merkezi bir otoriteye daha yakınlaştırmak için krizlerin (savaşlar veya ekonomik çöküşler gibi) kullanılması yer alır.
Yeni Dünya Düzeni’nin Tarihsel Kökenleri 18. Yüzyıla Kadar Uzanıyor
Yeni Dünya Düzeni komplo teorisinin tarihsel kökenleri, 18. yüzyılda Masonlar ve İlluminati gibi gizli örgütlerle ilgili şüphelerle başlar. Yani bu komplo teorisi Aydınlanma Çağı'na ve Masonlar ile İlluminati gibi gizli toplulukların, yerleşik hükümetleri devirmek için komplo kurduklarına dair korkulara kadar uzanıyor. Dünyanın en büyük gizli topluluğu olan Masonlar yeminli bir topluluk olup genellikle arkadaşlığa, ahlaki disipline ve karşılıklı yardıma adanmış olarak tanımlanır. Haklarındaki en yaygın bilgi ritüellerinin, geleneklerinin veya faaliyetlerinin bir kısmını halktan gizledikleri yönündedir.  İlluminati ise 15. yüzyıldan itibaren olağanüstü aydınlanmış olduklarını iddia eden çeşitli gruplar tarafından kullanılan bir kavramdır. En çok bilinen versiyonu, 1776'da Adam Weishaupt tarafından Bavyera'da kurulan ve Aydınlanma ideallerini teşvik etmeyi amaçlayan kısa ömürlü bir hareket olan Bavyera İlluminati'sidir.
Yeni Dünya Düzeni komplo teorisinin tarihsel bağlamına kronolojik olarak bakmak gerekirse, 1966'da Mary M. Davison'ın yayımladığı The Profound Revolution adlı eser ile başlamak mümkün. Bu eser, ABD'deki Federal Reserve ve Dış İlişkiler Konseyi gibi kurumları bu gizli yapının paravanları olarak tanımlamış. 1971'de ise John Birch Society, komünist tehditlerin yanı sıra bu teoriyi destekleyerek dünya hükümeti kurma girişimlerine karşı çıkmış. 1991'de ABD Başkanı George H.W. Bush'un "Yeni Dünya Düzeni" terimini kullanması, teorinin yeni bir ivme kazanmasına yol açmış ve Pat Robertson'ın aynı yıl yayımlanan The New World Order adlı kitabı ise teoriyi geniş kitlelere tanıtmış.

Pek çok komplo teorisine konu olan Denver Havaalanı, Yeni Dünya Düzeni için de önemli görünüyor. 28 Şubat 1995'te Denver Uluslararası Havalimanı'nın açılışı, Yeni Dünya Düzeni’nin merkezi olarak görülmüş ve mimarisi ile sembollerinin gizli bir dünya düzenini yansıttığı iddia edilmiş. 19 Nisan 1995'teki Oklahoma City bombalaması ise Timothy McVeigh'in hükümetin aşırı gücüne karşı bir isyan olarak görülmüş ancak bu saldırı beklenen Yeni Dünya Düzen, karşıtı devrimi başlatmamış. 21 Kasım 1995'te ise hip-hop dünyasında Yeni Dünya Düzeni’ne dair şüpheler ve korkular, Prodigy'nin şarkı sözlerinde dile getirilmiş. 90'lar boyunca, özellikle KRS-One, Wu-Tang Clan ve 2Pac gibi sanatçılar, Yeni Dünya Düzeni’ne dair korkularını ve hükümete yönelik güvensizliklerini müziklerinde işlemişler. Bütün bu olaylar, Yeni Dünya Düzeni komplo teorisi ile halkın gözünde devlet gücüne karşı artan şüpheyi ve kültürel tepkiyi körüklemiş.
Teori, 1990'ların sonunda X-Files gibi televizyon dizileriyle popüler kültürde yer edinmiş ve 2000'li yıllarda Alex Jones gibi figürler tarafından desteklenmiş. 2010'ların ortalarında ise Yeni Dünya Düzeni teorisi, sosyal medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaşmış ve şiddet eğilimleriyle ilişkili hale gelmiş.
Anti-Semitik Yaklaşım Nefret Söylemini Körüklüyor
Bu komplo teorisinin içerdiği anti-semitik yaklaşım nefret söylemini körüklüyor. Yeni Dünya Düzeni dahil, birçok modern komplo teorisinin anti-Semitik kökenleri bulunuyor. 19. ve 20. yüzyılın başlarından itibaren etkili gruplar ve hareketler, anti-Semitik anlatıların yayılmasında büyük ölçüde sorumlu olmuşlar. Bu anlatılarda, Yahudiler sıklıkla küresel olayların düzenleyicileri olarak çerçevelenir ve kötü niyetli amaçlar için ulusüstü bir yönetim yapısı oluşturmakla suçlanır. 

Bu arada Yeni Dünya Düzeni komplo teorisiyle ilişkilendirilen birkaç önemli figür de bulunuyor. Zengin bir bankacılık hanedanı olan Rothschild ailesi, bu sözde küresel komplonun merkezinde sık sık anılır. Ayrıca, Rockefeller ailesi, özellikle David Rockefeller, bankacılık, sanayi ve hayırseverlik alanlarındaki geniş etkileri nedeniyle sıkça zikredilir. George H.W. Bush ve Henry Kissinger gibi politikacılar, uluslararası işbirliği ve küresel yönetişimi savunmaları nedeniyle bazen Yeni Dünya Düzeni’nin önemli savunucuları olarak tasvir edilirler. Bu bireyler, komplo teorilerinde, yeni bir küresel düzeni getirmek için perde arkasında çalışan figürler olarak gösterilirler.
Yeni Dünya Düzeni teorisi, diğer komplo teorileriyle sıkça iç içe geçer ve karmaşık bir ilişkili inançlar ağı oluşturur. Örneğin, küresel kontrol peşinde olduğu iddia edilen gizli bir topluluk olan İlluminati teorisi Yeni Dünya Düzeni ile sıkça ilişkilendirilir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Üçlü Komisyon gibi örgütler etrafındaki komplo teorileri, bu kurumların seçkinler tarafından kendi gündemlerini ilerletmek için kullanılan araçlar olduğunu öne sürülür. Bu teorilerin tümü, küresel işbirliğine duyulan şüpheyi ve güçlü grupların dünya olaylarını kendi çıkarları doğrultusunda gizlice yönlendirdiğine olan inancı paylaşır.