(Bu yazı 5 Ağustos 2020’de “Nature”’da yayınlanan “How the pandemic might play out in 2021 and beyond” başlıklı makaleden derlenmiştir.)
“Haziran 2021.
Dünya bir buçuk yıldır pandeminin içinde. Virüs yayılmaya devam ediyor. Belirli dönemlerde uygulanan sokağa çıkma yasağı “yeni normal” oldu. Onaylanmış aşı yaklaşık altı ay koruma sağlıyor. Dünya çapında, tahmini 250 milyon insan enfekte oldu ve 1.75 milyon kişi öldü.”
Dünya çapında bilim insanları, COVID-19’a neden olan SARS-COV-2 virüsünün yayılmasını ve potansiyel olarak azaltmanın bir yolunu aramak amacıyla yukarıdaki senaryoya benzer kısa ve uzun vadeli projeksiyonlar inşa ediyorlar. Tahminler ve zaman çizelgeleri farklılık gösterse dahi, modellemeler iki olgu üzerinde hem fikir: COVID-19 salgını devam edecek, insanların bu virüse kalıcı bağışıklık geliştirip geliştiremeyeceği ise mevsimlerin etkisine ve başka birçok bilmeyen etkene bağlı.
COVID-19 Salgını dünyanın her yerinde benzer şekillerde yaşanmıyor. Örneğin, Çin, Yeni Zelanda ve Ruanda gibi ülkeler, farklı sürelerde sokağa çıkma yasağı uygulayarak vaka seviyesine düşürebildiler. Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya gibi ülkelerde ise hükümetler sokağa çıkma yasağını kısa sürede kaldırdı ve ülke çapında vakalar hızla artmaya devam ediyor. Hong Kong Üniversitesi’nde enfeksiyon ve hastalık modelleyicisi Joseph Wu, “Gelecekte bizi neyin beklediği, ne tür önlemler aldığımıza bağlı olacak” diyor. Modellemeler, başarıyla uygulanan sokağa çıkma yasakları, davranış değişikliklerinin, çoğu insanın uyum sağlaması durumunda COVID-19’un yayılmasını azaltabileceğini gösteriyor.
“Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Değil.”
Bilim insanları, el yıkama ve maske takma gibi kişisel davranış değişikliklerinin, COVID-19’un etkisini azaltmaya yardımcı olduğunu vurguluyor. İngiltere’de haziran ayında yayınlanan raporda, “yeni normale” geçiş yapan 53 ülke incelendi. Araştırmacılar, önceki veriler ile karşılaştırdığında maske, el yıkama ve sosyal mesafe gibi yeni insan davranışlarının COVID-19 üzerindeki etkisini ortaya koydular. Araştırmacılardan biri olan Epidemiyolog Samir Bhatt, “Artık hiçbir şey eskisi gibi değil” diyor. Brezilya, São Paulo'daki Anhembi Morumbi Üniversitesi'nde Biyolog Osmar Pinto Neto ve meslektaşlarının yaptığı modellemede, toplumun %50-65’i temkinli davranırsa ve her 80 günde sosyal mesafe önlemleri kademeli olarak azaltılırsa, önümüzdeki iki yıl içinde enfeksiyonu önlemeye yardımcı olabileceği sonucuna vardı. Neto, “İnsanların diğer insanlarla olan etkileşimini ve kültürünü değiştirmemiz gerekecek.” diyor. Test veya aşı olmasa bile toplumun davranış şekillerinin değişmesinin hastalığın bulaşmasında önemli bir fark yaratacağını vurguluyor.
Salgını Kontrol Altına Almak İçin İzolasyon ve Filyasyon Uygulamaları
Araştırmacılar, COVID-19’un düşüşte olduğu bölgelerde, en iyi yaklaşım şeklinin yeni vakaların izole edilmesi ve enfekte olanların temasta bulunduğu kişileri izleyerek dikkatli bir gözlem olduğunu söylüyor. Hong Kong’da vakaların azalmasının sebebi bu dikkatli gözlem. Joseph Wu, “Deney yapıyoruz, gözlem yapıyoruz ve yavaşça azaltıyoruz.” diyor. Farklı ülkelerden insanlar, Hong Kong’a COVID-19 getirmedikçe, uygulanan stratejilerin işe yarayacağını umuyor. İngiltere’de araştırmacılar, 5, 20, veya 40 vaka sayısından başlayarak, farklı bulaşıcılığa sahip yeni salgınları modellemesi oluşturdu. Araştırmacılar, bir salgını kontrol altına almak için temas takibinin hızlı ve kapsamlı olması gerektiğine karar verdi. Buna rağmen, bir haftada binlerce yeni vaka açıklayan bölgelerde temasların %80’inin izini sürmek çok zor olabilir.
Kış Aylarında Bizi Ne Bekliyor?
Yaz aylarında bulaşın azalacağına dair tartışmalar vardı ancak sıcaklığın artmasının virüsün durdurmadığını yaşayarak öğrendik. 2020’nin ikinci yarısında soğuyacak bölgelerde uzmanlar, bulaşmada artış olabileceğini düşünüyor. Kış aylarında, pek çok insan, solunum virüsü, grip ve diğer koronavirüsler vb., geçiriyor. Bu nedenle SARS-COV-2 virüsünün de aynı şeyi yapması olası bir durum olarak değerlendiriliyor. Yale Tıp Fakültesi’nden immünobiyolog Akiko Iwasaki, SARS-COV-2 enfeksiyonunun ve potansiyel diğer hastalıkların kışın daha kötü olmasını beklediğini öne sürdü. Yapılan araştırmalara göre, kuru havanın solunum virüslerini ve bulaşma ihtimalini arttırdığını gösteriyor. Bu ihtimalin, insanların bağışıklık sistemlerini zayıflatabileceğini gösteriyor.
İsviçre Basel Üniversitesi’nde biyolog Richard Neher, soğuk havalarda insanların iç mekanlarda kalma olasılığının daha yüksek olduğunu bu yüzden damlacıklar yoluyla virüs bulaşmasının büyük bir risk olduğunu vurguluyor. Neher ve grubun diğer araştırmacıları tarafından yapılan simülasyonlar mevsimsel değişikliklerin virüsün yayılmasını etkileyebileceğini bu neden ile bu kış Kuzey Yarımkürede daha zor geçeceğini sözlerine ekliyor.
Salgın Yakın Zamanda Bitecek Mi?
Salgının bitmesi için virüsün ya dünya çapında ortadan kalkması ya da insanların bağışıklık kazanması gerekiyor ancak bilim insanları bunun neredeyse imkânsız olduğunu vurguluyor. Ülkeye bağlı olarak, bağışıklığın gerçekleşmesi için nüfusun %55-80’inin bağışıklık kazanması gerektiği tahmin ediliyor. Kısa dönemli çalışmalar, bu durumun gerçekleşmesinin çok zor olduğunu vurguluyor. Yapılan antikor çalışmalarında elde edilen bulgular, insanların yalnızca küçük bir kısmının enfekte olduğunu gösteriyor.
Gelecek yıllarda, SARS-COV-2 salgınları her kış dalgalar halinde gelebilir. Diğer koronavirüsler ile enfeksiyonun SARS-COV-2’ye karşı herhangi bir koruma sağlayıp sağlamadığı henüz bilinmiyor. SARS-COV-2 ve yakından ilişkili SARS-COV içeren bir hücre kültürü deneyinde, bir koronavirüse ait antikorlar diğer koronavirüse bağlanmasının mümkün olduğunu ancak SARS-COV-2 virüsünü etkisiz hale getirmediği saptandı.
Bir diğer olasılık, SARS-COV-2’ye karşı bağışıklığın kalıcı olması. Bu durumda aşı olmasa bile, dünya çapında bir salgından sonra virüsün 2021’de kendi kendine yok olması mümkün olabilir. Ancak eğer bağışıklık orta düzeyde sağlanırsa ve yaklaşık 2 yıl sürerse, Harvard araştırma ekibi virüsün 2024’te geri dönebileceğini tahmin ediyor.
“Emsali Olmayan Bir Koronavirüs Salgınının İçindeyiz.”
Pandeminin gelecek yıllardaki seyri, aşının bulunmasına ve bağışıklık sisteminin aşılamadan sonra ne kadar süre koruyucu kaldığına bağlı olacak. Çoğu aşı, kızamık ve çocuk felci gibi, on yıllarca koruma sağlarken, boğma ve grip gibi aşılar zamanla etkisini yitirir. Araştırmacılar, SARS-COV-2 bağışıklığının ne kadar süreceği hakkında çok az bilgiye sahipler. İyileşen hastalara ilişkin çalışmalar, enfeksiyonun başlamasından sonra 40 güne kadar devam ettiğini saptadı. Diğer çalışmalar ise, antikor seviyelerinin haftalar veya aylar sonra gittikçe azaldığını gözlemlediler. Harvard Halk Sağlığı Epidemiyoloğu Yonatan Grad, enfeksiyonlar bir aşı olmadan veya kalıcı bağışıklık olmadan hızla devam ederse, virüsün düzenli ve yaygın olarak dolaşımının artacağını söylüyor. Harvard araştırma ekibi, diğer iki insan koronavirüse OC43 ve HKU1’e benzer şekilde kısa süreli bağışıklık kazanıyorsa, insanların yeniden enfekte olabileceğini ve yıllık salgınların olabileceğini öne sürüyor. Minnesota Bulaşıcı Hastalık Araştırma ve Politikaları Merkezi Direktörü Michael Osterholm, salgın senaryolarının sadece tahmin olarak kaldığını ve bu salgının şimdiye kadar yaşanan grip salgın modellerini takip etmediğini söylüyor. Emsali olmayan bir koronavirüs salgınının içinde olduğumuzu sözlerine ekliyor.
Dünya Sağlık Örgütü halihazırda insan denemeleri aşamasında olan 26 COVID-19 aşısı listeliyor. Bu aşılardan 12’si faz II, 6’sı faz III’te. Joseph Wu, daha süre koruma sağlayan aşının bile hastalığın şiddetini azaltarak ve hastaneye yatmayı önleyerek yardımcı olabileceğini vurguluyor. Buna rağmen, başarılı bir aşının üretilmesi ve dağıtılması aylar alacak.
Dünya, COVID-19’dan eşit derecede etkilenmiyor ve etkilenmeyecek. Londra’da enfeksiyon ve hastalık modelleyicisi Rosalind Eggo, daha yaşlı nüfusa sahip bölgelerde orantısız olarak salgının artabileceğini öne sürüyor. 18 Haziran’da yayınlanan ve altı ülkeden alınan verilere göre, çocuklarda ve 20 yaşın altındaki kişilerde enfeksiyona yatkınlığın yaşlı yetişkinlerin yaklaşık olarak yarısı kadar olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, pandeminin dokunduğu her ülkenin, şehrin ve topluluğun ortak bir yanı var. Gelecekte bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz. Epidemiyolog Juliet Pulliam, “Bu virüs hakkında hala bilmediğimiz çok şey var. Daha iyi verilere sahip olana kadar çok fazla belirsizlik yaşayacağız.” diyor.