Geçtiğimiz Ağustos ayı 145 yıllık sıcaklık arşivlerine göre en sıcak ay olarak tarihe geçti. 2024 yılı da modern zamanların en sıcak yılı olma ünvanına doğru adım adım ilerliyor. Fakat dengelerin bozulması kendini sadece sıcaklık artışlarıyla göstermiyor. 
Dünya’nın “sağlığıyla” ilgili yapılan ilk kapsamlı değerlendirme, endişe verici sonuçlar ortaya koydu. Potsdam İklim Etkisi Araştırmaları Enstitüsü (PIK) tarafından yönetilen uluslararası bir araştırma, Dünya'nın güvenli sınırlarının büyük ölçüde aşıldığını duyurdu. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, su döngüsü ve toprak sağlığı gibi kritik alanlarda insanların yarattığı etkiler, bu sonuçların başlıca nedenleri arasında yer alıyor.
PIK ve ortakları tarafından yapılan gezegen sağlığı kontrolü, Dünya'nın insan yaşamı ve ekosistemlerin sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için kritik olan dokuz gezegen sınırından altısının aşıldığını ortaya koyuyor. Raporda; ormansızlaşma, karbon salınımları, tatlı suyun aşırı kullanımı ve kirlilik gibi insan faaliyetlerinin bu doğal sistemleri büyük ölçüde bozduğu ve gezegenin geleceği için tehlikeli sonuçlar doğurduğu vurgulanıyor.
Dokuz gezegen sınırı, insanlığın dünyada sürdürülebilir bir şekilde gelişebilmesi için konulan çevresel sınırları tanımlıyor. Sınırın aşıldığı kategoriler şu şekilde;
→ Besin maddeleri: Yaşamı desteklemek ve ekosistemleri sürdürmek için hayati önem taşıyan azot ve fosfor gibi temel elementlerin doğal besin döngülerinin çevre ve organizmalar aracılığıyla bozulması
→ Temiz su: Doğada bulunan tatlı su ve karbon döngüsünün bozulması sonucu mavi su (nehirler ve göller) ve yeşil su (toprak nemi) dengesinin bozulması
→ Toprak kullanımı: Doğal alanların ormansızlaşma ve kentleşme gibi yollarla dönüştürülmesi; karbon tutma, nem döngüsü ve yaban hayatı için yaşam alanları gibi ekolojik işlevlerin azalması
→ Canlı çeşitliliği (biyosfer): Canlı organizmaların ve ekosistemlerin çeşitliliğindeki, kapsamındaki ve sağlığındaki düşüşün; Dünya'daki enerji dengesini ve kimyasal döngüleri etkileyerek, biyosferin Dünya’nın durumunu düzenleme kapasitesini düşürmesi
→ İklim: Artan sera gazları ve aerosollerin neden olduğu Dünya'nın gelen ve giden enerjisinin oranındaki değişim
→ Kirlilik: İnsan eliyle üretilen sentetik kimyasallar, mikroplastikler, radyoaktif maddeler ve genetiği değiştirilmiş organizmaların çevreye salınması
Gezegen sınırının aşılmadığı kategoriler ise şunlar;
→ Ozon: Üst atmosferdeki ozon tabakasının, insan yapımı kimyasallar nedeniyle incelmesi, bunun da daha fazla zararlı UV radyasyonunun Dünya yüzeyine ulaşmasına neden olması
→ Aerosoller: İnsan faaliyetlerinden veya doğal kaynaklardan kaynaklanan havadaki partiküllerin artışının sıcaklık ve yağış düzenlerini değiştirerek iklimi etkilemesi
→ Okyanusların asitlenmesi: Atmosferik CO2 emilimi nedeniyle okyanus suyundaki asitliğin artmasından (pH'ın düşmesi) dolayı; kabuklu deniz canlılarının zarar görmesi, deniz ekosistemlerinin etkilenmesi ve okyanusun karbon yutucu görevi yapma etkinliğinin azalması.

Biyoçeşitlilik ve Toprak Sağlığı Tehlikede
Araştırma, su döngüsünde de ciddi bozulmalar yaşandığını gösteriyor. Araştırmaya göre, aşırı yağışlar ve kuraklıklar, dünyanın birçok bölgesinde su kaynaklarının dengesini altüst etmiş durumda. Bu durum sadece ekosistemleri değil, aynı zamanda insan sağlığını da doğrudan etkiliyor. Tarımda kullanılan su miktarının artması, doğal su kaynaklarının tükenmesine ve bazı bölgelerde su kıtlığına neden oluyor.
Toprak sağlığı da benzer şekilde tehlike altında. Yoğun tarım faaliyetleri, ormansızlaşma ve yanlış arazi kullanımı, toprak erozyonuna ve verimliliğin azalmasına yol açıyor. Bu, yalnızca ekosistemleri değil, aynı zamanda gıda üretimini ve insan sağlığını da doğrudan tehdit ediyor. Toprak kalitesinin düşmesi, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini zorlaştırırken, küresel gıda güvenliğine karşı tehdit oluşturuyor.
Araştırmacılar Bir An Önce Önlem Alınması Gerektiğini Vurguluyor
Araştırma, Dünya'nın ekolojik sınırlarının aşılmasının, yalnızca çevre için değil, aynı zamanda insan sağlığı için de büyük tehlikeler barındırdığını belirtiyor. İklim değişikliğine bağlı aşırı hava olayları, salgın hastalıkların yayılmasını hızlandırabilir, tarım ve su kaynaklarındaki bozulmalar ise beslenme ve su teminini zorlaştırabilir. Bu durum, özellikle yoksul ve kırılgan nüfuslar için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Araştırma ekibi, insanlığın bu tehlikeli sınır aşımına karşı acilen harekete geçmesi gerektiğini vurguluyor. İklim değişikliğiyle mücadelede karbon salınımlarını azaltacak politikaların uygulanması ve biyolojik çeşitliliğin korunması için geniş çaplı önlemlerin alınması gerekiyor. Aynı zamanda, sürdürülebilir tarım ve su yönetimi uygulamalarıyla toprak ve su kaynaklarının korunması da hayati önem taşıyor.