I. Dünya Savaşı öncesi Londra’da vasıfsız işçilerin reel ücretleri İstanbul’da olduğundan 2.7 kat fazlaydı.

2021, yıllar sonra yüksek enflasyon olgusunun tekrar karşımıza çıktığı bir yıl oldu. Türkiye, aralık ayı için açıklanan %36,8 yıllık enflasyon ile resmi rakamlarda 20 yıldır görmediği bir enflasyon oranıyla karşı karşıya kaldı. Diğer ülkelerde açıklanan oranlar, enflasyonun dünyada da artış eğiliminde olduğunu gösteriyor. Kimi ekonomistler Türkiye’de enflasyonun liradaki değer kaybına bağlı maliyet kaynaklı olduğuna işaret ederek, Türkiye’yi gelişmiş ekonomilerin enflasyon eğiliminden ayırıyor. Enflasyondaki artışın yıl boyu devam edeceğine yönelik görüşler; ekonomistler ve hükümet yetkililerinin açıklamaları arasında bir ortak payda oluşabilmesini sağlıyor.
Fiyatlar devamlı olarak yükselirken, aynı oranda yükselemeyen alım gücü gündemde tartışılan konuların başında geliyor. Enflasyonun ücretlerin alım gücünü düşüren etkisi, devletlerin sahip oldukları araçlar ile süreci şekillendirdikleri politikaları, modern zamanların problemleri olmanın çok daha ötesine uzanıyor. Enflasyon, ücretler ve yaşam standartları arasındaki ilişki ve süreci şekillendiren politikalar, tarih boyunca takip edilebilen zengin bir dinamik sunuyor.
Yaşam Standartları
19. yüzyıl Endüstri Devrimi’ni ve öncelikle Avrupa’da, ekonomik büyüme ve yaşam standartlarında bir artışı beraberinde getirdi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik göstergelerinde bugün uçurumlar olarak görülen açıklıkları büyüten önemli bir tetikleyici oldu. Açıklıkların ne zamandan beri var olduğu, değişimin sıradan insanların hayatlarını ne yönde etkilediği, yaşam standartlarını nasıl değiştirdiği sosyo-ekonomik tarih çalışmalarında o dönemden bugüne dikkate değer bir alan kaplıyor. Son yıllarda İmparatorluğun iktisadi tarihinde ilerleyen araştırmalar ve bu yazının da yararlandığı Şevket Pamuk’un önemli çalışmaları, Osmanlı Devleti’nde de ücretlere dayalı yaşam standardı trendlerinin izlenebilmesini mümkün kılıyor.
Değer Kaybını Takip Eden Enflasyon

Tüketici fiyatlarında dikkat çekici iki önemli enflasyon dönemi mevcut: 16. yüzyılın erken dönemlerinden geç 17. yüzyıla kadar Avrupa’ya Amerika’dan altın ve gümüş akışının yaklaşık 150 yıl süren bir fiyat yükselişi zincirine sebep olduğu, “Fiyat Devrimi” döneminde fiyatlar yaklaşık %7 oranında artmıştı. 1770’lerden 1860’lara kadar yaşanan bir başka dönemde ise Osmanlı Devleti’nde fiyatlar 25 katına çıktı. Artışlar 1780’lerde başlayan ve reformist Sultan II. Mahmud döneminde dozu artırılan tağşiş uygulamaları ile ilişkilendiriliyor. Vergi gelirleri düşük olan devletlerin o yüzyıllarda sıkça başvurduğu bir yöntem olarak daha düşük gümüş içeriği bulunan sikkelerin piyasaya sürüldüğü tağşiş uygulamaları, para biriminin gümüş içeriğini azaltır. Ş. Pamuk’un ortaya koyduğu gibi tağşiş uygulamaları, yani paranın değerini yitirmesi, Osmanlı’da kötü hasatlar, savaşlar ve diğer sebeplerin yanında, dalgalanan fiyat yükselişlerinin temel sebebiydi.
Reel Ücretler ve Alım Gücü
Show more

15. yüzyıl sonlarından 1. Dünya Savaşı öncesine uzanan endeks; İstanbul’da uzun vadede değişimin gözlemlenebildiği temel bazı ürünler ile hesaplanan bir tüketici fiyat endeksini; kişi başına düşen reel ürün yerine yaşam standartlarının durumuna ulaşmak adına erken modern dönemler için daha uygun bir veri olan reel ücretleri (İstanbul’da vasıflı ve vasıfsız inşaat işçilerin gr. gümüş ücretleri) bir arada gösteriyor.
Reel ücretlerin önemli belirleyicisinin, sabit gelirlerin fiyat yükselişlerine adapte olma hızı olduğu söylenebilir. Adaptasyonun çoğunlukla yavaş gerçekleşerek, süreç içinde fiyat şoklarına ve reel ücretlerde önemli dalgalanmalara sebep olduğu görülür. Vasıfsız işçilerin ücretleri 16. yüzyılda yaşanan enflasyon sırasında reel olarak %30 ila 40 arasında düşer, 18. yüzyıl ortalarına dek görece stabil kalır, 19. yüzyıl ortalarına dek %30, 20. yüzyıl başlarına kadar ise %40 oranında artar. Fiyat düzeyi endeksine göre 16. yüzyılda vasıfsız bir işçi, günlük ücreti ile 8 kg ekmek, 2.5 kg pirinç ve 2 kg.dan fazla nohut alabiliyor. Bu dönemde vasıflı işçi ücretleri vasıfsız işçilerinkinden 1.5-2 kat fazla gözüküyor. Bu düzeyde bir ücret, yılda 200 günden az çalışsalar bile vasıflı işçilerin hayat standartlarının nüfusa göre iyi bir durumda olduğunu ve kent bölgeleri ortalamasından da yukarıda olduğunu gösteriyor. Vasıflı işçilerin vasıfsız işçilere kıyasla günlük ücret farkının 16. ve 17. yüzyıllarda daralırken, 18. yüzyılın ikinci yarısında arttığı ve I. Dünya Savaşı öncesinde zirveye çıktığı gözlemleniyor.
Farklı ekonomik görünümler ve sonuçlara gebe 1. Dünya Savaşı öncesinde reel ücretler, 1500 yılına göre %20 artmış. Son dönemde eskiye nazaran fiyatların yüksek gelirlilere hitap eden mallar yararına değişmesi, ustalık değer ve priminin yükselmesini sağlayarak vasıflı işçilerin reel ücretlerini 1500’e göre %50 daha yüksek hâle getirir.
Avrupa Kentlerine Göre İstanbul’da Ücretler

Veriler, İstanbul’da reel ücretlerin 18. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’nın çoğu kenti ile uyumlu kaldığını gösteriyor. İstanbul’da reel ücretler 1750’de 1500’de olduğundan daha düşüktü. Tablo, İstanbul’daki değişimin Avrupa’nın büyük bir bölümünde de yaşanan azalıştan daha büyük olmadığını gösteriyor. 1600’den sonra Avrupa’nın birçok yerinde düşen reel ücretlerin, Osmanlı’da geç 18. yüzyıla kadar görece sabit kaldığı da dikkat çekiyor. İstanbul’da ücretlerin Kuzey Avrupa kentlerine göre 16. yüzyıldan beri üçte bir ya da yarı yarıya farka sahip olduğu, farkın Endüstri Devrimi’ne dek fazla değişmediği ortaya çıkıyor. Kentlerde ücretlerin özellikle 1850 sonrası artma eğiliminde olduğu, artışın Batı Avrupa’da Doğu Akdeniz bölgesinde olduğundan daha fazla olduğu gözlemlenebilir. Kuzeybatı Avrupa şehirleri ile fark açılmaya devam etse de İstanbul’da reel ücretlerin 18. yüzyılın son çeyreğinden I. Dünya Savaşı’na dek ⅔ oranında artması, tahmin edilenden daha az bir fark ortaya koyuyor. Tabloya göre Dünya Savaşı öncesi vasıfsız işçilerin reel ücretleri Londra’da İstanbul’da olduğundan 2.7 kat daha fazlaydı.