Yazar:
Gül Hür
Gül Hür
Türkiye'de son günlerde sine-i millet tartışmaları yeniden gündeme geldi. Bu tartışmaların merkezinde ise Esenyurt Belediyesine kayyum atanması ve Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanması yer alıyor. Bu gelişmeler üzerine CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, "Saray ve kullanışlı aparatlarından kurtuluşumuzun tek yolu sine-i millettir" ifadelerini kullanarak muhalefetin Meclis'ten çekilerek halkın iradesine başvurması gerektiğini belirtti. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına karşılık CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise Kılıçdaroğlu'na katılmadığını ifade ederek sine-i milletin bir “tuzak" olduğunu ifade etti. Özel, sine-i milletin erken seçim anlamına gelmediğini, aksine ara seçimlere yol açarak AK Parti ve MHP'nin Meclis'teki çoğunluğunu artırabileceğini vurgulayarak bu tartışmadaki safını belli etti. 
CHP içinde devam eden tartışmalar, muhalefetin mevcut siyasi duruma karşı nasıl bir strateji izlemesi gerektiği konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Kılıçdaroğlu, mevcut yönetim politikalarına karşı sine-i milletin bir seçenek olarak savunurken, Özel ve bazı diğer muhalefet liderleri, bu adımın istenmeyen sonuçlara yol açabileceği endişesini taşıyor. Türkiye siyasetinde sine-i millet tartışmaları ise ilk kez yaşanmıyor. Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze Türkiye tarihinin pek çok farklı döneminde siyasiler arasında sine-i millet kavramı ekseninde tartışmalar yaşanmış.
Sine-i Millete Dönmek Nedir?
Sine-i millet terimi, muhalefetin siyasi anlamda protesto amaçlı kullandığı bir stratejiyi ifade eder. Bu strateji, temsil sorunu ya da sistemin işleyişinden kaynaklanan rahatsızlıklar nedeniyle, milletvekillerinin parlamentodan istifa edip hükümeti meşruiyet kriziyle karşı karşıya bırakmayı ve muhalefete daha geniş bir siyasi manevra alanı sağlamayı hedefler. Stratejinin temelinde milli iradeye dayalı demokrasi anlayışına vurgu yapmak ve hükümetin otoritesini sorgulatmak amacı olan ve Türkiye’de anayasal bir karşılığı bulunmayan bu kavram, kelime anlamıyla milletin bağrına dönüş olarak parlamentodan ayrılıp halkın içinde siyaset yapmayı içerir​.
Cumhuriyet Tarihinde Sine-i Millet Tartışmaları
Türk siyasetinde, bazı muhalif partiler ya da milletvekilleri, ciddi siyasi krizlerde veya anlaşmazlıklarda sine-i millete dönme fikrini dile getirmişlerdir. İlk kez Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele sırasında askeri görevinden istifa etmesiyle başlayan sine-i millet uygulaması Cumhuriyet’in çok partili döneme geçişiyle daha sık tartışılmaya başlanmış, ancak bu tehditler genellikle gerçekleştirilmemiş, siyasi gündemi etkilemeye yönelik bir araç olarak kullanılmıştır. Bu olay, Atatürk’ün halkla birlikte hareket ederek bağımsızlık mücadelesini yürütmesini ve milletin bağrında bir lider olarak halkın desteğiyle yeni bir direniş inşa etmesini sembolize etti. Sine-i millet, böylece bir direniş ve halk desteği kazanma sembolü olarak Türk siyasi literatürüne girmiş oldu.

Çok partili hayata geçilmesiyle birlikte sine-i millete dönme tehditleri, muhalefetin demokratik haklarını savunma girişimi olarak daha sık gündeme gelmeye başladı. Demokrat Parti’nin kuruluşu sonrası CHP’nin üstünlüğüne karşı sine-i millet tartışmaları baş gösterdi. 1946’daki belediye seçimleri ve 1947 Hürriyet Misakı ile sine-i millete dönüş, Demokrat Parti’nin demokratik haklarını savunma aracı olarak gündeme geldi. 1961’de Adalet Partisi’nde yaşanan iç çatışmalar ve sonraki yıllarda muhalefet ile iktidar arasında gerilimli dönemlerde bu tehdit, hükümete karşı muhalefetin güçlü bir uyarı olarak tekrarlanarak devam etti.
2000’lerden İtibaren Sine-i Millet Tartışmaları
2000'li yıllarda sine-i millete dönme tartışmaları, muhalefetin iktidarın etkisini kısıtlamak ve demokratik işleyişe müdahale ettiğini düşündüğü durumlara karşı koyma girişimi olarak yeniden canlandı. 2007’de DTP’nin kapatma davasına karşı sine-i millete dönme tehdidi bu dönemin önemli bir örneği olarak öne çıktı. Ancak parti kapatıldıktan sonra DTP’liler bu tehditi gerçekleştirmeyerek yeni bir parti kurdu. Aynı yıl, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti’nin adayına karşı CHP, meclisi boykot edeceklerini duyurarak sine-i millet tehdidini gündeme getirdi, ancak bu da bir eyleme dönüşmedi.
2017’de anayasa referandumunda mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasıyla CHP, referandumu gayrimeşru ilan ederek sine-i millete dönme seçeneğini dillendirdi. 2019 İstanbul seçimlerinin iptaline karşı ise İYİ Parti, erken seçim çağrısı yaptı ve kabul edilmediğinde sine-i millete dönme tehdidinde bulundu. 
Son olarak 2023’te TİP Milletvekili Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi sine-i millet tartışmalarını yeniden alevlendirdi. 2000'lerden itibaren sine-i millete dönme tehditleri, meclisin demokratik işleyişine muhalefet tarafından güçlü bir tepki aracı olarak çeşitli dönemlerde kullanılmaya devam ediyor.