Bir Instagram sayfasında 3 Mayıs 2021 tarihinde yapılan bir paylaşımda çocuklarda aşı ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğu iddia edildi. Paylaşım 100’den fazla beğeni almış.
Paylaşımda geçen iddia şu şekilde:
40 yıl önce otizm sadece 10.000 çocukta bir görünüyordu. Bugün doğan 28 erkek çocuktan biri otistik. Peki değişen ne? Çocuklara doğar doğmaz yapılmaya başlanan ve iki yıl boyunca ölçüsüz uygulanan aşılar. Bugün 35 binin üzerinde hiç aşılanmamış çocuk var peki kaçında otizm var biliyormusunuz hiçbirinde otizm yok "0" AŞI YOK = OTİZM YOK
Benzer paylaşım Facebook gibi sosyal medya platformlarında da mevcut.

İddianın Kaynağı Ne?
Aşı ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğu iddiası 1990’lara kadar gidiyor. Andrew Wakefield Londra’da gastroenteroloji alanında akademik çalışmalar yürüten bir doktordu. Andrew Wakefield ve ekibinin yürüttüğü bir çalışma The Lancet adlı oldukça saygın bir akademik dergide basılır. Makalenin temel iddiası KKK aşısı (kızamık-kabakulak-kızamıkçık) ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğu yönündeydi. Buna göre, 1995’ten itibaren mide şikayetleri gösteren otizmli çocuklarla ilgili çalışmaya başlar. Devamında, KKK aşısı olduktan sonra otizme dair ilk işaretleri gösterdiğini iddia eden velilerin hasta çocuklarını incelemeye alır. Çalışmada yer alan bilgiye göre, ortalama yaşı 6 olan 12 çocukta yaptıkları çalışmada bu 12 çocuk arasından 8’inde regresif otizme sebep olabilecek bir bağırsak hastalığı tespit edildiği ve bunun da aşılamadan sonra gerçekleştiği belirtilmiş.
Diğer taraftan, Wakefield’in bu çalışması çeşitli akademisyenler tarafından yoğun eleştiri alır. Eleştirilerin odağında, vaka seçiminde taraflılık, örneklemin azlığı, varılan sonuca yetersiz kanıtlarla ulaşılması gibi temel bilimsel noktalar vardır. Ayrıca, makalede hiçbir bilimsel bağlantı kurulmadan, sadece velilerin beyanları esas alınarak aşı ve otizm arasında bir bağlantı olduğu iddia edilir. Üstelik, Wakefield’in kendi örneklem seçiminde de kasıtlı olarak yanlış bilgiler sağladığı ortaya çıkacaktır.
Wakefield yaptığı çalışmayı bir basın toplantısıyla kamuya duyurur ve üç aşının birlikte verilmesi yerine en azından ayrı bir şekilde verilmelerini salık verir. Bunun sonucunda Büyük Britanya’da Ocak 2003’te %90’ların üzerinde olan KKK aşısı olan çocuk sayısı, %79’a kadar geriler. Fakat, aşılama eksikliği nedeniyle kızamıkta büyük bir patlama yaşanır. Buna rağmen, Wakefield kazandığı popülerliği kullanarak aşı karşıtı kampanyanın sözcülüğünü üstlendi.
2004 yılında, The Times adına olayı inceleyen Brian Deer, konu hakkında oldukça detaylı bir makale kaleme aldı. Makalede ortaya koyduğu en temel iddia ise Wakefield’ın çalışmasını fonlayanların avukatlar yoluyla aşı karşıtı sonuçlar elde edip bunu aşı üreten firmalara yönelik baskı yapmak için kullanmak olduğu ortaya çıktı. Bir başka deyişle, Wakefield, dürüst bir akademik çalışmada olması gerektiği şekliyle, kendisine fon verenleri makalesinde belirtmemişti. Dahası, Wakefield’ın hastaları rastgele seçimlerle değil, kasıtlı bir şekilde bir kişiden, Richard Barr isimli bir avukattan, gelen hastaları inceliyordu. Richard Barr ise KKK aşısı üreten bir firmaya dava açmaya hazırlanıyordu ve müvekkilleri de bu ailelerdi. Kısacası, Wakefield bir çıkar çatışması içindeydi ve bunu açıkça gizlemişti.
Bunlar üzerine 2004 yılında The Lancet dergisi iddiaları inceler. Buna göre makaleye yönelik altı temel iddia incelenir: çalışma öncesinde kişilerin etik onayı alınmadığı, çalışmanın başka bir etik onay altında yürütüldüğü, örneklem seçiminde kasıtlı bir şekilde yönlendirme yapıldığı, makalenin bir hukuki dava açma aşamasında olan bir kuruluştan fonlandığının gizlendiği, elde edilen bulguların bu amaç için kullanıldığı ve Wakefield’ın mali kazanç sağladığı. Yapılan inceleme sonucunda, ilk ikisi hariç iddialar doğrulanır.

Bunun üzerine, makalenin 13 yazarından 10’u çekilir. 2007 yılında ise makale üzerine Genel Tıp Konseyi (General Medical Council – GMC) tarafından inceleme başlatılır. 2010 yılında GMC Wakefield’ın araştırma etiği kurallarını hiçe saydığı sonucuna ulaşır. Dahası, Wakefield’ın 1997 yılında daha makale basılmadan önce, kızamık virüsü için patent başvurusunda bulunduğu tespit edilir. Neticede, The Lancet GMC sonuçlarına dayanarak makaleyi çektiğini ilan eder.

Wakefield etik ihlalleri dolayısıyla mesleğinden ihraç edilir.
Bütün bu gelişmelere rağmen, Andrew Wakefield aşı karşıtı görüşlerde referans olarak gösteriliyor.
Aşı ile Otizm Arasında Doğrudan Bir İlişki Var Mı?
Aşı ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğuna dair iddiaların temelinde son yıllarda artan otizm vaka sayıları var. Örneğin bir iddiaya göre 50 yılda otizmli sayısı %30000 artmış ve bunun nedeni olarak ise aşılar gösterilmiş. Güvenilir kaynaklardan bu derece yüksek olmasa da otizmli sayısında önemli bir artış olduğu doğrulanabiliyor. Örneğin, Otizm Bilim Vakfı’nın otizmli sayısındaki artışa dair verdiği bilgiye göre 1980’lerde her 10 bin kişiden 4’ünde görülen otizm, 1990’larda 2500’de bire ve daha sonraları 1000’de bire yükselmiş. Dünya Sağlık Örgütü ise bugün için her 270 kişiden birinde otizm görüldüğünü belirtmiş. Fakat otizmli vaka sayısındaki artışın nedenini aşı olmadığını gösteren birçok çalışma mevcut. Sağlık Bakanlığı tiomersal adı verilen ve ağırlığının %49’u cıvadan oluşan bir antibakteriyal bileşiğin otizm nedeni olarak gösterildiğini fakat bu maddeyi içeren aşıları olan ve olmayan çocuklar arasında gelişim açısından hiçbir farklılık olmadığını vurgulamış.

Otizm vaka sayısındaki artış için en önde gelen açıklama da otizm tanımının değişimine paralel olarak teşhis koymada değişen yöntemler olarak gösteriliyor. Nitekim, Sağlık Bakanlığı da benzer bir noktaya işaret ediyor.

Buna bağlı olarak, bir yandan teşhis sayısında artış yaşanırken, diğer yandan otizme dair farkındalık da artmış durumda. Üstelik, otizm olarak isimlendirilen farklı hastalıklar da teşhise dahil edilmiş durumda. Asperger Sendromu ve yaygın gelişimsel bozukluk gibi durumların da analize dahil edilmesiyle birlikte otizmin tanımında da farklılıklar görülüyor. USA Today’de yer alan bir bilgiye göre, otizm “çok sayıda bağlamda daimî bir şekilde sosyal iletişim ve sosyal etkileşim eksikliğine neden olan gelişimsel bozukluk” olarak tanımlanmış ve bu nedenle derecesi birbirinden farklı çeşitli otizm türleri olduğu tespit edilmiş. Nitekim, burada bahsedilen bir çalışmaya göre bugünkü otizm kriteriyle hareket edilirse daha önce otistik olarak değerlendirilmeyenlerin %59’una bugün otizm teşhisi koyulabilirmiş.

İddia YANLIŞ
Bir Instagram sayfasında yapılan bir paylaşımda çocuklarda aşı ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğu iddia edilmişti. Fakat, aşılar ile otizm arasında doğrudan ilişki olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel çalışma mevcut değildir. Diğer taraftan, otizmli sayısındaki artışın temel nedeni ise otizm tanımının genişlemesi ve buna bağlı olarak farklı tekniklerin gelişmesi olarak gösteriliyor.

Sonuç olarak;

Sonuç olarak aşı ile otizm arasında doğrudan bir ilişki olduğuna dair iddialar yanlıştır.