Yazar:
Gül Hür
Gül Hür
1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde diktatör Rafael Trujillo tarafından öldürülen Mirabal Kardeşler'in anısına 1981 yılında ilan edilen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla her yıl olduğu gibi bu yıl da anılıyor ve bu yıl da gündemimiz aynı: Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulamaması. Bu çok kritik gündemin yanına bir de kadın cinayeti verilerinin toplanması ile ilgili sorunlar eklenince sorunun yakıcılığı da artıyor.
Yıllardır sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ve çabalarıyla kamuoyuna doğru bir şekilde aktarılmaya çalışılan kadın cinayeti verileri sayılardan ibaret olmaktan çok uzak. Feminist aktivizm bu veriler ışığında sorunun vehametini ve kalıcı çözümün aciliyetini vurgulamaya devam ediyor. Düzenli bir şekilde tutulmayan, yalnızca ilgili bakanlıkların dönem dönem yaptığı açıklamalar veya mecliste sunulan soru önergeleri ile resmi kanallardan ancak buzdağının görünen bir kısmını öğrenebildiğimiz kadın cinayeti verilerinin hangi kurumlar tarafından nasıl tutulduğunun ise sorunun çözümüne katkısı büyük.
Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayeti Tanımları
Kadına yönelik şiddet (violence against women) literatürde farklı kapsamlarda ele alınıp tanımlanan bir kavram. Geniş tanımlar, fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik, ekonomik, cinsel ve manevi şiddeti de içerecek şekilde kadına yönelik şiddeti çok boyutlu olarak ele alıyor. Bu tanımda yalnızca fiziksel saldırılar değil, aynı zamanda ekonomik manipülasyon, zorla seks yaptırma veya duygusal istismar gibi eylemler de yer alıyor. Dar tanımlar ise şiddeti yalnızca fiziksel saldırılar veya penetrasyon içeren cinsel saldırılarla sınırlandırıyor. Bu ikinci tanımlama genelde şiddetin diğer formlarını göz ardı ederek mağdurların deneyimlerini küçümsediği yönünde eleştirilere maruz kalıyor. Bu yaklaşımın önemli olumsuz sonuçlarından biri ise şiddetin kapsamını daraltarak rapor edilen şiddet oranların düşmesine neden olması.
Feminist teoriler ise kadına yönelik her türlü şiddeti ve kadın cinayetlerini ataerkil toplum düzeninin bir aracı olarak ele alıyor. Bazı yaklaşımlar, şiddeti erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünü pekiştiren bir mekanizma olarak görürken sosyal teoriler şiddetin toplumdaki normlar ve eşitsizliklerle bağlantısına dikkat çekiyor. İngilizce “femicide” adı verilen kadın cinayetleri, herhangi biri tarafından kadın olduğu için öldürülen, kadınların maktul olduğu cinayet anlamına geliyor. Yani bu tanımlama, kadınların sırf kadın oldukları için öldürüldüğü durumları adlandırmak için kullanılıyor.
Kadın Cinayeti Verilerinde İsveç Miti
Bu noktada meşhur İsveç örneğine değinmek yerinde olacaktır. Yıllardır kamuoyunda bir şehir efsanesi haline gelen "İsveç, en fazla kadın cinayetinin işlendiği ülke" miti ancak bu tanımlamalar ışığında değerlendirildiğinde doğru analiz edilebilir. İsveç ile ilgili dolaşan bu yanılgı genellikle İsveç’in kadın cinayetleriyle ilgili verilerini detaylı ve şeffaf şekilde raporlamasıyla ilgili. Öncelikle İsveç'te kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti (feminisid) kavramları, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bağlamında ele alınır. İsveç Ulusal Polis Kurulu (The Swedish National Police Board) ve İsveç Savcılık Otoritesi (The Swedish Prosecution Authority) namusla ilgili suçu, faile ve ailesinin bakış açısına göre aileye saygısızlık eden bir akrabaya karşı işlenen suçlar olarak tanımlar. Bu suçlar, ailenin namusunun zarar görmesini önlemek veya zarar gören veya kaybedilen aile namusunu geri kazandırmak için tasarlanan suçlardır. Namusla ilgili şiddet, yalnızca cinayetlerle sınırlı olmayıp, işkence, zorla intihar, zorla evlendirme, tecavüz, kaçırma, saldırı, ölüm tehditleri ve şantaj gibi eylemleri de içerir. Ayrıca İsveç'te kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleriyle ilgili yasal tanımlar ve düzenlemeler İsveç Ceza Kanunu'nda da (Brottsbalken) yer alır.
İsveç, toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti raporlarken yalnızca fiziksel cinayetleri değil, ilişkili tüm şiddet biçimlerini kapsamlı bir şekilde ele alır. Kadına yönelik şiddet, aile içi veya partner şiddetiyle sınırlı tutulmaz; sosyal bağlamlarda yaşanan şiddet biçimleri de analiz edilir. Cinsiyet temelli suçlar detaylı şekilde kaydedilir ve çoğu raporlanır. Kadın cinayetleri, "yakın partner şiddeti" gibi özel kategorilerle ayrıntılandırılır. Cinayete teşebbüs veya şiddet girişimleri de titizlikle belgelenir ve istatistiklere dahil edilir. Bu yaklaşım, diğer ülkelerde genellikle görünmeyen birçok vakanın İsveç’te kayda geçmesine ve oranların daha yüksek görünmesine yol açabilir.
İsveç’te bütün bu önlemlerin alınmasının önemli bir nedeni var. 2019’dan itibaren İskandinavya’da artan kadın şiddeti oranlarına dikkat çekilmeye başlanmış ve böyle bu ülkelerin sorunları dünya kamuoyunun gündeminde görünür hale gelmiş. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sorunsuz gibi görünen kuzey ülkelerinde yaşanan şiddet ve cinayet artışı bazı akademik çalışmalarda “kuzeyin paradoksu” olarak adlandırılmış. 2021 yılının Mayıs ayında yayımlanan bir haberde dünyanın en güvenli ülkelerinden biri olan İsveç’te son 5 haftada 6 kadının öldürüldüğü kaydedilmiş.
Öte yandan veriler de bize İsveç’in bu konuda sanıldığının aksine üst sıralarda yer almadığını gösteriyor. OECD'nin 2023 verilerine göre, 15-49 yaş aralığındaki kadınlar arasında partner şiddeti oranı açısından Türkiye, %32 ile OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor. OECD ortalaması %23,4 iken, dünya genelinde bu oran en yüksek %52 ile Fiji'de görülüyor. İsveç'te ise kadınların %21'i partner şiddetine maruz kalıyor ve bu oran ülkeyi 98. sıraya yerleştiriyor.
Show more

Dünyada Kadın Cinayeti Verileri Nasıl Toplanıyor?
Dünya genelinde kadın cinayeti verilerini uluslararası kuruluşlar, ulusal yetkililer, aktivist gruplar ve medya kuruluşları topluyor. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ve Birleşmiş Milletler Ekonomik Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu (ECLAC) gibi kuruluşlar, küresel ve bölgesel düzeyde toplumsal cinsiyet temelli cinayet verilerini yayınlıyor. Ayrıca, bazı ülkelerde kadın cinayeti izleme merkezleri ve polis teşkilatları gibi resmi kurumlar bu verileri kayıt altına alır. Aktivist gruplar da özellikle resmi verilerin yetersiz olduğu yerlerde kritik bir rol oynar. Örneğin, Türkiye'deki "Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu" ve Meksika’daki "Femicide Watch" kadın cinayeti vakalarını medya raporları ve saha çalışmalarıyla takip ediyor.
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti verileri; resmi kayıtlar, medya taramaları ve saha çalışmaları aracılığıyla toplanıyor. Polis raporları, mahkeme kararları ve otopsi raporları gibi belgeler analiz edilirken bazı bağımsız medya kuruluşları ve araştırmacılar kamuya açık kayıtları inceleyerek eksik raporlanan vakaları tespit ederler. Verilerin standartlaştırılması için Uluslararası İstatistik Amaçlı Suç Sınıflandırması (ICCS) gibi yöntemler kullanılır. Aktivist gruplar ise medya haberlerini haritalandırarak veya kendi topladıkları bilgileri paylaşarak bu sürece katkı sağlar. Bu çeşitlilik, kadın cinayetlerinin daha kapsamlı bir şekilde belgelenmesini ve küresel çapta farkındalık yaratılmasını mümkün kılıyor.
Türkiye’de Resmi Kurumlar Nasıl Veri Topluyor?
Türkiye’de yayınlanan kadın cinayeti verilerinde en tartışmalı kurum, sorunun direkt muhatabı olan devlet ve ilgili bakanlıkları. Türkiye’de İçişleri Bakanlığı veya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı böyle bir veri seti yayınlamadığı gibi doğal olarak TÜİK’in de böyle bir verisi bulunmuyor. Ancak düzenli veri yayınlanmaması devletin bu konuda herhangi bir bilgi vermediği anlamına gelmiyor. İlgili bakanlıklar, dönem dönem yaptıkları açıklamalarla veya mecliste sunulan soru önergelerine verilen yanıtlar aracılığıyla kadın cinayeti verilerini yayımlıyor. Fakat bu veriler oldukça sınırlı ve çoğu zaman da tartışmalı. Örneğin 2019 yılında Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi Toplantısı vesilesiyle dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından açıklanan sayılar ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verileri arasında büyük fark olması tartışmalara yol açmıştı. Süleyman Soylu'nun açıklamasına göre Türkiye'de 2016'da 304, 2017'de 353, 2018'de 280, 2019 yılında 299 kadın öldürülmüş. Ancak KCDP tarafından açıklanan verilere göre 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de ise 440 kadın öldürülmüş. Soylu’nun 2022’deki toplantının sonunda yaptığı açıklamalar da kadın cinayeti sayısıyla övündüğü gerekçesiyle tartışma konusu olmuştu. Soylu’nun kadın cinayetleri ile ilgili yaptığı son açıklama ise İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırıldıktan sonra öldürülen kadınların sayısında düşüş olduğu yönündeydi.

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

Türkiye’de Kadın Cinayetleri
2007 yılından bu yana yılda bir defa toplanan Kadına Yönelik Şiddeti İzleme Komitesi Toplantısı kadına yönelik şiddet konusundaki çalışmaları ve gelişmeleri değerlendirerek bu konuda öneriler sunmak amacıyla ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşların, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının katılımını esas alan bir oluşum. İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada AKŞİM adını verdikleri bir komitenin kurulduğunu kamuoyunun bilgisine sunmuş:
Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadelede bakanlığımız faaliyetlerini denetlemek üzere 6 aylık bir çalışmanın sonucunda Aile İçi ve Kadına Şiddetle Mücadele İzleme Komitesi (AKŞİM) kuruldu. Kurul, şiddeti önlemeye, şiddetle mücadelede farkındalık oluşturmaya ve uygulamadan kaynaklanan sorunları gidermeye yönelik çalışmalara ilişkin görüş ve önerilerde bulunacak.
AKŞİM’in resmi bir internet sitesi bulunmayıp çalışmalarına dair sonuçlar İçişleri Bakanlığı üzerinden duyurulduğundan duyurular ve basın açıklamaları dışında AKŞİM’e dair bir bilgiye ulaşılamıyor. 
Sonuç olarak devlet kurumlarının ve ilgili bakanlıkların konu ile ilgili yaptığı çalışmalar pek çok kadın örgütü tarafından yetersiz görülüyor. Türkiye’de kadın cinayetleriyle ilgili resmi veri toplamada yetersizlikler olduğundan medyaya yansıyan haberlerden yola çıkarak veri toplayan sivil oluşumlar önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu alandaki önde gelen kuruluşlar arasında Anıt Sayaç, Bianet ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yer alıyor. Bu gruplar, 2008’den itibaren düzenli olarak kadın cinayetlerini kayıt altına alarak sorunun boyutunu anlamaya katkı sağlıyor. Resmi kurumların sağladığı verilerin sınırlı olması ve veri toplama kriterlerinin şeffaf olmaması nedeniyle bu oluşumların çalışmaları, kamuoyunu bilgilendirmek ve politikaların şekillenmesi açısından kritik bir rol üstleniyor.