Katkıda Bulunanlar:
Koray Kaplıca
2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinde bu yana yüksek tansiyonda süren Ukrayna- Rusya ilişkileri 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle yeni bir boyut kazandı. Başta ABD, AB ve NATO olmak üzere birçok ülke ve uluslararası kuruluş Rusya’nın bu girişimi kınarken bu ülkeyi küresel finansal sistemde izole etmek için yaptırım kararları da peş peşe geliyor. Ukrayna-Rusya krizinde Türkiye’nin konumu ise NATO üyesi olması yanında Karadeniz’e savaş gemisi giriş çıkışlarında egemenlik haklarının olması nedeniyle de dünya tarafından yakından takip ediliyor. 
Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının stratejik konumu tarih boyunca belirleyici bir role sahip oldu. Boğazlar coğrafi olarak iki kıtayı birbirinden ayırırken siyasi ve ticari olarak iki kıtayı ve denizleri de birbirine bağlıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği 19. yüzyıldan bu yana önemli bir uluslararası konu olarak öne çıktı.  

Lozan Boğazlar Sözleşmesi Rejimi (1923- 1936)

1923’te imzalanan ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası platformda bir egemen bir devlet olarak tanındığı Lozan Antlaşması’yla beraber imzalanan ayrı bir sözleşme Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını düzenliyordu. Lozan Boğazlar Sözleşmesi de adı verilen bu bölümde tarihte ilk kez Türk Boğazları terimi kullanıldı. Bu sözleşmeyle birlikte Boğazlardan geçiş serbest oldu ve Türk askerleri boğazdan çekildi. Uluslararası bir komisyon kuruldu ve bu komisyonun başkanlığına Türk bir temsilci atandı. 

Böylece, Boğazlar milletlerarası bir statüye bağlandı. Yani, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki hak ve yetkileri önemli ölçüde sınırlandırıldı. Türkiye’nin bu kısıtlı egemenliği kabul etmesinin en önemli nedenlerinden biri 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve geniş çaplı bir kolektif güvenlik sistemi oluşturma girişimi olan Milletler Cemiyeti’nin işleyeceğine ve genel silahsızlanmanın süreceğine yönelik güveniydi. Fakat 1929 ekonomik bunalımından sonra dünyada silahlanma yarışı tekrar başladı ve yeni uluslararası konjonktürde Milletler Cemiyeti’nin aktif bir rol oynama gücü büyük ölçüde azaldı. Bunun sonucu olarak da Türkiye hükümeti İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde boğazların haklarının korunamayacağını ve güvenliğin sağlanamayacağı gerekçesiyle 1933 yılından itibaren Lozan Sözleşmesi’nden sağlanan boğazlar sözleşmesinin statüsünü değiştirilmesini yönünde taleplerini iletti. 

Montrö Boğazlar Sözleşmesi (1936)

Türkiye’nin Boğazların statüsünü değiştirmek iki savaş arası dönemde dile getirdiği talepler sonucu Montrö Boğazlar Sözleşmesi 1936 yılında imzalandı. Sözleşmeyle savaş ve barış zamanlarında İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi trafiğini düzenleyen kurallar belirlendi. Sözleşme İsviçre’nin Montreux kentinde Fransa, İngiltere, Bulgaristan, Japonya, Sovyetler Birliği, Türkiye, Romanya ve Yugoslavya devlet temsilcileri tarafından 20 Temmuz 1936’da imzalandı. 15 Ağustos 1936 itibarıyla da Türk ordusu tarafından boğazlar askerileştirildi. 

Savaş Gemileri Geçiş Rejimi
Montrö Boğazlar Sözleşmesi savaş gemileri geçiş rejimi barış zamanı, Türkiye’nin savaşan olduğu savaş zamanı, Türkiye’nin savaşan olmadığı savaş zamanı ve Türkiye’nin kendini savaş tehdidi altında saydığı zaman olmak üzere dört farklı durum için düzenlenmiştir. Anlaşmanın genel ilkesi serbest geçiş olsa da özellikle Karadeniz’in güvenliği için Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin lehine düzenlemeler yapılmıştır. 
Barış zamanında;
 Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi için Türk Hükümeti’ne diplomasi yoluyla bir ön bildirimde bulunulması şarttır. 
 Karadeniz’de Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemilerinin toplam tonajı 30000 tonu (belli durumlarda en fazla 45000) aşmamalıdır. 
 Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletler Karadeniz’e giriş tarihlerinden itibaren 21 günden çok kalamazlar.
 Karadeniz’e kıyıdaş olma durumlarına bakılmaksızın tüm devletlerin; hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemileri belli şartlar dahilinde Boğazlardan geçiş özgürlüğünden faydalanır. Bu sınıflar dışındaki hattı harp gemileri ve denizaltıların geçişi ise Karadeniz’e kıyıdaş ülkelere serbesttir. 
 Boğazlardan transit geçişte yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek toplam tonajı 15000 tonu aşamaz ve en fazla 9 gemiyi içerir. 
Savaş zamanında ise Türkiye savaşta değil ise savaşta olmayan devletlerin gemileri Karadeniz’e kıyıdaş olsun veya olmasın Boğazlardan barış zamanı koşullarına bağlı olarak geçebilirler. Savaşan devletlerin gemileri ise üç istisna haricinde Boğazlardan geçemezler. Eğer savaşan ülkelerin gemileri bağlama limanlarına gidiyorsa, Birleşmiş Milletler tarafından alınan zorlama önlemlerini uygulayacaklarsa ya da Türkiye’nin taraf olduğu bir yardım antlaşması çerçevesinde geçiyorlarsa Boğazlardan geçebilirler. 
Türkiye’nin savaşan bir taraf olması ya da savaş tehlikesi tehdidine kanaat getirmesi durumunda ise Boğazlardan savaş gemisi geçişi Türkiye’nin takdirine bırakılıyor. 

Ticaret Gemileri Geçiş Rejimi
Montrö Antlaşması’na göre ticaret gemileri geçişi de serbestlik ilkesine göre işler. Barış zamanında bildirim yapıldığı takdirde bayrağı ve yükü ne olursa olsun ticaret gemileri sadece sağlık denetimiyle ilgili formaliteye tabi tutulur. Kılavuz ve römorkaj da isteğe bağlıdır. Karadeniz’e kıyıdaş olsun ya da olmasın kurallar tüm ülkelere eşit olarak uygulanır. Savaş zamanında Türkiye’nin savaşan taraflardan biri olmadığı durumunda barış zamanı kuralları geçerlidir. Türkiye’nin savaşan olması durumunda ise Türkiye’yle savaşan devletlerin ticaret gemisi geçişleri Türkiye’nin takdirine bağlıdır. Diğer devletlerin gemileri de Türkiye’ye düşman devletlere yardım etmemek gösterilen yolu takip etmek şartıyla Boğazlardan geçebilir.